a-plant teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- plant
- {f} dikmek
Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.
- I have to plant trees in the garden.
- plant
- {f} dikmek (bitki)
- plant
- {i} tesis
Düşmanlar tesisi bombalayarak imha ettiler.
- The enemies destroyed the plant by bombing.
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
- plant
- imalathane
- titan arum plant
- Ceset çiçeği, leş çiçeği
- maudlin
- {s} aşırı duygusal
- annual plant
- (Botanik, Bitkibilim) biryıllık bitki
- batch plant
- beton santrali
- cement plant
- (İnşaat,Teknik) çimento fabrikası
- chicory plant
- (Botanik, Bitkibilim) hindiba
- concentration plant
- zenginleştirme tesisi
- concrete plant
- (İnşaat) beton santrali
- concrete plant
- (İnşaat,Teknik) beton tesisi
- cultivated plant
- (Tarım) işlenmiş tarla
- heating plant
- ısıtma tesisi
- indigo plant
- nil
- indigo plant
- ındigofera tinctoria
- laundry plant
- çamaşırhane
- money plant
- denizlahanası
- most efficient size of plant
- (Ticaret) en etkin üretim ölçeği
- musk plant
- miskotu
- paper plant
- papirüs
- perennial plant
- çok yıllık bitki
- plant
- sıkıca yerleştirmek
- plant
- bitkilendirmek
- plant
- yapımevi
- plant
- kuruluş
- plant
- donatım
- plant
- araç gereç
- plant
- (Tıp) plant
- plant
- (Ticaret) sınai tesis
- plant
- yerleştirmek (bomba vb)
- plant
- sokmak (kafasına bir fikir)
- plant a tree
- ağaç dikmek
- plant room
- kumanda odası
- plant room
- makine dairesi
- processing plant
- işleme fabrikası
- purification plant
- arıtma tesisi
- refuse incineration plant
- çöp yakma fırını
- rice plant
- pirinç
- shame plant
- (Hayvan Bilim, Zooloji) küstümotu
- shame plant
- (Hayvan Bilim, Zooloji) mimoza
- sweet corn plant
- (Botanik, Bitkibilim) mısır
- sweet corn plant
- (Botanik, Bitkibilim) tane mısır
- sweet pepper plant
- (Botanik, Bitkibilim) kırmızıbiber
- sweet pepper plant
- (Botanik, Bitkibilim) kırmızı biber
- sweet pepper plant
- (Botanik, Bitkibilim) paprika
- treatment plant
- (Çevre) arıtma tesisi
- acetylene plant
- asetilen tesisi
- air conditioning plant
- klima santralı
- alliaceous plant
- kokulu bitki
- alpine plant
- alp bitkisi
- annual plant
- bir yıllık bitki
- aquatic plant
- su bitkisi
- asphalt plant
- asfalt tesisi
- assembly plant
- montaj fabrikası
- bedding plant
- tarha elverişli fidan
- brick plant
- tuğla fabrikası
- carbonizing plant
- karbonizasyon tesisi
- castor-oil plant
- keneotu
- coke crushing plant
- kok kırma tesisi
- coke oven plant
- kok fabrikası
- coking plant
- kok fabrikası
- conveying plant
- sevk tertibatı
- cotton plant
- pamuk fidanı
- crop plant
- kültür bitkisi
- crushing plant
- kırma tesisi
- cultivated plant
- kültür bitkisi
- cultivated plant
- yetiştirim bitkisi
- dressing plant
- hazırlama tesisi
- drying plant
- kurutma tesisi
- dyeing plant
- boyahane
- foliage plant
- yaprakları için yetiştirilen bitki
- food plant
- yiyecek olarak kullanılan bitki
- gas plant
- geyikotu
- generating plant
- çıngı santralı
- gum plant
- sütleğen
- herbaceous plant
- ot
- horseradish plant
- yaban turbu
- hydroelectric plant
- hidroelektrik santrali
- hydroelectric plant
- hidroelektrik santralı
- hydroelectric power plant
- hidroelektrik santralı
- ice plant
- buz fabrikası
- ice plant
- buzhane
- in plant system
- büro içi sistem
- in-plant
- büro içi
- in-plant system
- büro içi jüye
- indicator plant
- indikatör bitkiler
- indigenous plant
- yerli bitki
- indoor plant
- kapalı yer bitkisi
- kier boiling plant
- pişirme tesisi
- leguminous plant
- baklagiller
- manufacturing plant
- fabrika
- marsh plant
- bataklık bitkisi
- maudlin
- cıvık
- maudlin
- duyarlı
- maudlin
- ağlayacak kadar duygulu
- musk plant
- misk otu
- native plant
- yerli bitki
- native plant
- bir ülkede yetişen bitki
- nuclear power plant
- nükleer santral
- oyster plant
- iskorçina
- parasitic plant
- asalak bitki
- pitcher plant
- ibrikotu
- plant
- fabrika
Valentina sekiz yaşındayken 1945 yılında okula başladı. O, 1953 yılında bir tekstil fabrikasında çalışmaya başlamak için okulu bıraktı.
- Valentina started school in 1945 when she was eight years old. She left school to begin working in a textile plant in 1953.
Ham petrol bu fabrikada arıtılır.
- Crude oil is refined at this plant.
- plant
- ekmek
Öncelikle bütün bu tohumları ekmek zorundayız.
- First of all, we have to plant all these seeds.
Annem bahçeye çiçek ekmekle meşgul.
- My mother is busy planting flowers in the garden.
- plant
- (çalınan ya da yasak bir şeyi) kiminse üzerine saklayıp onu suçlu göstermek
- plant
- {f} ek
- plant
- demirhane
- plant
- bitki
Soğuk hava birçok bitkinin çiçek açmasını engeller.
- Cold weather keeps many plants from blooming.
Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
- Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
- plant breeding
- bitki yetiştirme
- plant bug
- bitki biti
- plant cell
- bitki hücresi
Hayvan hücresi, bitki hücresinden daha büyük bir protein oranına sahiptir.
- The animal cell has a greater percentage of proteins than the plant cell.
- plant chemistry
- bitki kimyası
- plant department
- atölye kısmı
- plant eating
- ot yiyen
- plant engineer
- işletme mühendisi
- plant family
- bitki familyası
- plant geography
- bitki coğrafyası
- plant hormone
- bitki hormonu
- plant kingdom
- bitkiler dünyası
- plant life
- bitki yaşamı
Bitki yaşamı için, suya ek olarak güneş ışığı kesinlikle gereklidir.
- In addition to water, sunshine is absolutely necessary for plant life.
Bundan önce, bu bölgede bitki yaşamı yoktu.
- Before that, there was no plant life in this region.
- plant louse
- bitki biti
- plant louse
- yaprak biti
- plant out
- fideleri başka yere dikmek
- plant pathology
- bitki patolojisi
- plant product
- fabrika üretimi
- plant scientist
- bitki bilimci
- plant tissue
- doku kültürü
- power plant
- çıngı santralı
- power plant
- enerji santrali
İşte bir atom enerji santrali.
- Here is an atomic power plant.
Sami bir nükleer enerji santralinde çalışmıştı.
- Sami worked at a nuclear power plant.
- reprocessing plant
- yeniden işleme fabrikası
- rock plant
- taşların arasında yetişen bitki
- rubber plant
- kauçuk ağacı
- scabious
- uyuzlu
- seed plant
- tohum dikme
- sensitive plant
- küstümotu
- steel plant
- demir çelik
- vascular plant
- damarlı bitki
- Deputy Plant Manager
- (İdari Yönetim) İşletme Müdür Yardımcısı
- bleach plant
- (Kimya) Ağartma tesisi, beyazlatma tesisi
- bottling plant
- şişeleme tesisi
- breaking plant
- kırma tesisi
- century plant
- yüzyıl bitki
- diffusion plant
- difüzyon donanımı, yayınım donanımı
- egg plant
- patlıcan
- electric generating plant
- elektrik üretim tesisi
- hops plant
- Şerbetçiotu (Humulus lupulus), Biraçiçeği olarak da bilinir, Cannabaceae (kendirgiller) familyasından Temmuz-Eylül ayları arasında yeşilimsi-beyaz renkli çiçekler açan, 2-5 m yüksekliğinde, sarılıcı gövdeli, iki evcikli otsu bir bitki türü
- hydraulic power plant
- hidrolik santral
- miss plant
- miss bitki
- musk plant
- (Botanik, Bitkibilim) Misk otu, mimulus moschatus
- nerve plant
- sınır bitki
- pineapple plant
- (Botanik, Bitkibilim) ananas
- pipe guiding device for plant rows
- bitki sıraları için boru yönlendirme aleti
- plant
- İhbarcı, gammaz
- plant
- {f} dik
Bahçıvan bahçenin ortasına bir gül ağacı dikti.
- The gardener planted a rose tree in the middle of the garden.
Yaklaşık bir düzine ağaç kısa sürede dikilmişti.
- About a dozen trees had soon been planted.
- plant
- {f} yutturmak
- plant
- {i} fidan
Oraya fidan ekmeye gittik.
- We went there to plant saplings.
Tatoeba bir bahçe gibidir: fidanlar ekmelisin, onlarla ilgilenmelisin ve nasıl büyüteceğini izlemelisin.
- Tatoeba is like a garden: you must plant seedlings, tend to them and watch them grow.
- plant
- (Mühendislik) fabrika, tesis, atölye
- plant association
- bitki topluluğu
- plant extract
- bitki özütü
- plant hair
- (Botanik, Bitkibilim) Bitki tüyü, bitkilerin yüzeyinde bulunan tüy
- plant milk
- Bir tesisiste üretilip, paketlenmiş süt
- plant one on
- (deyim) Birine vurmak
- plant protection
- bitki koruma
- plant saplings
- bitki fidan
- plant-based
- Bitkisel içerikli
- plant-based
- Nebâti
- pot plant
- Saksı çiçeği
- pungent old world weedy plant
- keskin eski dünya çelimsiz bitki
- residential plant
- ev ve bahçe bitkileri
- solar power plant
- Güneş enerjisi santrali
- spider plant
- örümcek bitki
- telegraph plant
- telgraf bitki
- title plant
- Başlık bitki
- treatment plant
- İşleme tesisi
- waste water treatment plant
- (Çevre) Atık su işleme tesisi
- water plant
- Su bitkisi, koku suda beslenen bitki
- watering plant
- sulama tesisi
- granadilla
- bir çeşit çarkıfelek çiçeğinin meyvas
- maudlin
- sarhoşluk tesiriyle yersiz olarak ağlayan veya aşırı derecede duygulanan
- maudlin
- {s} sarhoş ve duygulanmış
- maudlin
- {s} içip ağlayan
- scabious
- uyuzotu
- scabious
- {s} uyuz
- scabious
- uyuzot
- scabious
- {s} kaşıntılı
- truelove
- gerçek aşk
- truelove
- {i} sevgili