Hayat bir seyahate benzer.
- Life is like a journey.
O, ne zaman bir seyahatten geri gelse, kızı için bir hediye getirir.
- Whenever she comes back from a journey, she brings a gift for her daughter.
Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.
- We must sleep at least seven hours a day.
İyi günler, nasılsın?
- Good day, how are you?
Yolculuk henüz başladı.
- The journey has just begun.
O, Paris'e bir yolculuk yaptı.
- He made a journey to Paris.
Ben onlara düğün günlerinin ne zaman olduğunu sormak istiyorum.
- I want to ask them when their wedding day is.
Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
- I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
Gezinin amacı, büyükanneyi ziyaret etmekti.
- The object of the journey was to visit Grandma.
Ben mümkünse dünyanın etrafında bir geziye çıkmak istiyorum.
- I want to go on a journey around the world if possible.
Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
- From Sendai I extended my journey to Aomori.
Gerard de Nerval Doğuya Seyahat'i yazdı.
- Gérard de Nerval wrote Journey to the East.
Gündüzler gittikçe daha çok ısınıyor.
- The days are getting warmer and warmer.
Benim kuralım her zaman gündüz günün işini yapmaktı.
- My rule always was to do the business of the day in the day.
Bu çağda elektriksiz bir hayat düşünülemez.
- In this day and age, life without electricity is unimaginable.
Çağının en iyi yazarı olarak görülüyordu.
- He was regarded as the greatest writer of the day.
Keşif, 1896 yılında sıcak bir Ağustos gününde gerçekleşti.
- The discovery took place on a warm August day in 1896.
Düğün gününde öğretmenimizin evine vardık.
- On the day of the wedding, we arrived at our teacher's house.
Tom'u kreşte indirdim.
- I dropped Tom off at daycare.
Gidip çocuğumu kreşten alacağım.
- I will go and pick up my child from daycare.
Ben mümkünse dünyanın etrafında bir geziye çıkmak istiyorum.
- I want to go on a journey around the world if possible.
O, yolculuk sırasında kaybettiği yüzüğü buldu.
- She found the ring that she had lost during the journey.
Önümüzdeki ay bir yolculuğa çıkacağız.
- We are going on a journey next month.
Applicants must be under thirty years old.
- Adaylar otuz yaşın altında olmalılar.
Mary was chosen from among 500 applicants.
- Mary 500 aday arasından seçildi.
Winning the election was a great victory for the candidate's political party.
- Seçimi kazanmak adayın siyasi partisi için büyük bir zaferdi.
None of the candidates got a majority of the votes.
- Adayların hiçbiri oy çoğunluğunu almadı.
There are six nominees for this year's prize.
- Bu yılki ödül için altı aday var.
He is a nominee in four award categories.
- O, dört ödül kategorisinde aday.
... Data is driving all of our decisions every day, from how ...
... machine was cancelled the next day. ...