a-long-time teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- age
- {i} devir
- a good long time
- hayli uzun zaman
- a long time
- uzun süre
Ayaklanmayı bastırmak uzun sürecek.
- It will take a long time to suppress the revolt.
Tom uzun süredir Boston'da yaşamaktadır.
- Tom has lived in Boston for a long time.
- for a long time
- hanidir
- for a long time
- uzun süreden beri
- for a long time
- uzun bir zaman
- for a long time
- çok uzun zamandır
- for a long time (now)
- çoktan beri
- age
- yaş
Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.
- Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
- His niece is attractive and mature for her age.
- age
- rüşt
Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak.
- Henry will come of age this March.
- age
- ihtiyarlamak
- age
- ihtiyarlatmak
- age
- çağ
Biz atom çağında yaşıyoruz.
- We live in the atomic age.
Bu muhteşem katedral orta çağlara kadar dayanır.
- This magnificent cathedral dates back to the Middle Ages.
- for a long time
- uzun zamandan beri
- long time
- uzun zaman
Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
- It's been a long time since I visited my grandmother.
Tom uzun zamandır bir mektup yazmadı.
- Tom hasn't written a letter in a long time.
- quite a long time
- uzunca bir süre
- a long time ago
- uzun zaman önce
- for a long time
- uzun zamandır
Uzun zamandır oraya gitmek istemektesin, değil mi?
- You have wanted to go there for a long time, haven't you?
Uzun zamandır burada yaşıyorum.
- I've been living here for a long time.
- for a very long time
- çok uzun bir süre için
- it has been a long time since
- bu yana uzun zaman oldu
- long time ago
- Uzun zaman önce
- long time no see
- uzun süredir sizden haber alamadım
- long time no see
- uzun süredir göremedim sizi
- long time no see
- uzun süredir ortalarda yoktunuz
- long time no seen
- Uzun zamandır görüldü
- such a long time
- Böyle uzun bir süre
- take a long time
- uzun bir zaman alır
- that's a long time ago
- bu uzun zaman önce müzik
- to be a long time in the coming
- uzun bir süre için geliyor
- to take a long time
- uzun bir zaman ayırın
- wait a long time
- çok beklemek
- Long time no see
- {k} Epeydir görüşemedik!
- a long time ago
- çoktan
- age
- eskit
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- age
- {i} erginlik
- age
- {f} yaşlanmak
Yaşlanmaktan kaçamazsın.
- You can't run away from age.
Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.
- Ageing isn't good, but the alternative is no better.
- age
- (Tekstil) buharlamak
- age
- çoktan beri
- age
- (isim) yaş; asır; devir, çağ; erginlik, reşit olma; yaşlılık
- age
- {f} yıpratmak
- age
- dark ages karanlık devirler
- age
- chronological age kronolojik yaş
- age
- under age reşit olmamı
- for a long time
- epeydir
Bunu epeydir yapmak istiyordum.
- I've been wanting to do that for a long time.
- for a long time
- çoktan
Bunu çoktandır yapmak istiyorum.
- I've been wanting to do that for a long time.
- for a long time now
- kaç zamandır
- for a very long time
- çok uzun bir süredir
- for such a long time
- bunca zaman
- know (someone) for a long time
- uzun süredir tanımak
- long term time horizon
- (Ticaret) uzun vadeli zaman
- long time
- uzun süre
Ayaklanmayı bastırmak uzun sürecek.
- It will take a long time to suppress the revolt.
Uzun süre görüşmedik. Ben, işini tekrar değiştirmiş olduğunu duydum.
- Long time, no see. I hear that you've changed your job again.
- long time no see
- uzun zamandır görmedim
- taking a long time
- uzun süren
- work for a long time
- uzun süre çalışmak
- work for a long time
- uzun zaman çalışmak
