The only thing on the table that I normally wouldn't eat is that stuff on the yellow plate.
- Normal olarak yemediğim masadaki tek şey sarı tabaktaki şeydir.
Tom can't afford all the stuff Mary wants him to buy on his salary.
- Tom'un, Mary'nin ondan satın almasını istediği her şeyi maaşıyla almaya gücü yetmez.
I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
- Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
Please don't leave valuable things here.
- Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın.
Please place all articles not related to the lesson inside your bag.
- Lütfen dersle ilgisi olmayan her şeyi çantana koy.
There are a variety of articles in her purse.
- Çantasında çeşitli şeyler var.
Do you have anything to say with regard to this matter?
- Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?
It doesn't matter what he said.
- Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
I realized that what I had chosen didn't really interest me.
- Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.
There are some things we could've change, but we chose not to.
- Değiştirebileceğimiz bazı şeyler vardır fakat seçeceğimiz değil.
Doing that sort of thing makes you look stupid.
- Bu tür bir şey yapmak aptal görünmesini sağlar.
I asked Tom to do the same thing that Mary was doing.
- Tom'un Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapmasını rica ettim.
Tom seems to be very concerned about something.
- Tom bir şey hakkında çok endişeli görünüyor.
It's no concern of mine.
- O, beni ilgilendiren bir şey değil.
Find out all you can about Tom's business.
- Tom'un işi hakkında öğrenebildiğin her şeyi öğren.
Spies make it their business to know things that you don't want them to know.
- Casuslar senin onların bilmesini istemediğin şeyleri bilmek için işlerini yaparlar.
He intimated that all is not well in his marriage.
- O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.
Tom is pretty sure everything will go well.
- Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love...
- Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...
It was an object of terror.
- Dehşet veren bir şeydi.
He knows a lot about foreign affairs.
- Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.