Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
O, satranç turnuvasında birincilik ödülünü aldı.
- He carried off the first prize at the chess tournament.
O, ona ilk önce inanmadı.
- He didn't believe it at first.
O, ilk önce atı beğenmedi.
- She didn't like the horse at first.
İlk olarak, onlar ona inanmadılar.
- At first, they didn't believe him.
İlk olarak, her şey zor görünüyordu.
- At first, everything seemed difficult.
Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.
- At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it.
İlk önce kimse bana inanmıyordu.
- No one believed me at first.
İlk zamanlar şüpheciydim.
- I was skeptical at first.
Tom ilk zamanlar Mary'ye inanmıyordu.
- Tom didn't believe Mary at first.
Başlangıçta, ondan hoşlanmadım.
- At first, I didn't like him.
Başlangıçta, çok hızlı konuştukları zaman insanları zorlukla anlardım.
- At first, I had difficulty understanding people when they spoke too fast.
Tom her ayın ilk gününde kira öder.
- Tom pays rent on the first day of every month.
Kiranı her zaman ayın ilk gününde ödemen gerekiyor.
- You're supposed to always pay your rent on the first of the month.
First come, first serve.
- Wer zuerst kommt, mahlt zuerst.
First, I'm going to do an outline of my new website.
- Zuerst werde ich ein Schema meiner neuen Website machen.