I had to beg my friends to come.
 - Arkadaşlarımın gelmesi için yalvarmak zorunda kaldım.
When only death remains, the last resort is to beg for food.
 - Sadece ölüm kaldığında, son çare yiyecek için yalvarmaktır.
It broke my heart to see her begging for food.
 - Onu yiyecek için yalvarmasını görmek kalbimi kırdı.
Begging from unknown entities isn't wise.
 - Bilinmeyen varlıklara yalvarmak akıllıca değil.
Layla started praying.
 - Leyla yalvarmaya başladı.
He implored her to come back.
 - O onun geri gelmesi için yalvardı.
She implored him to come back.
 - O onun geri gelmesi için yalvardı.
Tom pleaded with Mary to stay.
 - Tom Mary'nin kalması için yalvardı.
The man pleaded self-defence.
 - Adam kendini savunmak için yalvardı.
She looked at me with a passionate expression of entreaty.
 - O bana tutkulu bir yalvarma ifadesiyle baktı.
Do not abandon us, I entreat.
 - Bizi terk etmeyin, yalvarıyorum.
She looked at me with a passionate expression of entreaty.
 - O bana tutkulu bir yalvarma ifadesiyle baktı.
Layla started praying.
 - Leyla yalvarmaya başladı.