yaşamak teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- live 
I would like to live in the quiet country.
 - Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.
You must eat to live. You must not live to eat.
 - Yaşamak için yemelisin.Yemek için yaşamamalısın.
 - experience 
You don't need to be an artist in order to experience beauty every day.
 - Her gün güzelliği yaşamak için sanatçı olmana gerek yok.
Fadil wanted to experience that type of life.
 - Fadıl o türde hayat yaşamak istiyordu.
 - dwell 
 - affect 
 - exist 
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
 - Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
 - to live; to exist; to inhabit, to dwell, to live; to experience, to live through; to lead a life of luxury, to lead a carefre life 
 - taste 
 - subsist 
 - Well done!/Good for you! Yaşadık! We're in clover!/We've got it made! 
 - to live in, inhabit 
 - to have, experience, or enjoy (a period of time, spell of weather): Savaş yıllarını yaşadılar. They experienced the war years. Güzel bir sonbahar yaşıyoruz. We're enjoying a beautiful fall 
 - Hurrah!/Hurray!/Bravo! 
 - to live well, enjoy life; to live in clover, have it made. Yaşa! 
 - inhabit 
 - Thanks a lot!/Thanks a million! 
 - to live on (a certain amount of money, food, etc.) 
 - live through 
 - shift 
 - come through 
 - abide 
 - know 
Layla knows she hasn't got long to live.
 - Leyla uzun süre yaşamak zorunda olmadığını biliyor.
Tom doesn't know where Mary wants to live.
 - Tom, Mary'nin nerede yaşamak istediğini bilmiyor.
 - yaşamak (hayat)
 - live 
 - yalnız yaşamak
 - to live alone, to lead a solitary life 
 - yan yana yaşamak
 - coexist 
 - yaşamının son günlerini yaşamak
 - end one's days 
 - ayrı yaşamak
 - separate 
 - deneyim yaşamak
 - experience 
 - daha uzun yaşamak
 - outlive 
 - ot gibi yaşamak
 - vegetate 
I'd rather die now than vegetate for fifty more years.
 - Elli yıl daha ot gibi yaşamaktansa şimdi ölmeyi tercih ederim.
 - yaşa
 -  {f} live 
Mike has a friend who lives in Chicago.
 - Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
Please tell me where you will live.
 - Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
 - yaşama
 - exist 
Some Westerners no longer believe that their soul exists and that they have eternal life.
 - Bazı Batılılar ruhlarının var olduğuna ve sonsuz yaşama sahip olduklarına artık inanmıyorlar.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
 - Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
 - azalma yaşamak
 - decrease 
 - beraber yaşamak
 - cohabit 
 - birlikte yaşamak
 -  (Politika, Siyaset) co-exist
 - elden ağıza yaşamak
 - live from hand to mouth 
 - mutlu bir şekilde yaşamak
 - tick 
 - yaşama
 - survival 
Fear is essential for survival.
 - Korku yaşamak için gereklidir.
I wonder if keeping your head down and living safely is a survival instinct.
 - Başını yere eğmenin ve güvenle yaşamanın bir hayatta kalma içgüdüsü olup olmadığını merak ediyorum.
 - yaşama
 -  (Ticaret) subsistence
 - yaşa
 -  {f} living 
I think that our living together has influenced your habits.
 - Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
She is used to living alone.
 - Yalnız yaşamaya alışkın.
 - ayn yaşamak
 - Live on one's own, live alone 
 - hayatının şokunu yaşamak
 - to receive a serious emotional shock 
 - hayatının şokunu yaşamak
 - one was suprized in the most extreme possible way 
 - herhangi bir kimse yaşamak
 - To anyone living 
 - sorun yaşamak
 - to have issues with, to have trouble with 
I am having trouble with the car = araba ile sorun yaşıyorum.
 - ahenk içinde yaşamak
 - to live in harmony 
 - ahır gibi yerde yaşamak
 - pig it 
 - ahır gibi yerde yaşamak
 - pig 
 - aksilik yaşamak
 - have a hitch 
 - ayrı yaşamak
 - to separate 
 - aç biilaç yaşamak
 - to beg one's bread 
 - aşk hayatı yaşamak
 - shack up with 
 - basit ve ilkel yaşamak
 - rough it 
 - basit yaşamak
 - rusticate 
 - bekar yaşamak
 - live a single life 
 - bekâr hayatı yaşamak
 - bach it 
 - bekâr yaşamak
 - to live a single life, to be unmarried 
 - bey gibi yaşamak
 - to live the life of Riley, be comfortable, be well-off 
 - bey gibi yaşamak
 - live the life of riley 
 - bir eli yağda bir eli balda yaşamak
 - to live off the fat of the land 
 - birlikte yaşamak
 - to shack up (with sb/together), to cohabit 
 - birlikte yaşamak
 - shack up with 
 - birlikte yaşamak
 - live together 
It is hard for the couple to live together any longer.
 - Çift için artık birlikte yaşamak zordur.
Tom and Mary and their children all live together in a small house on the outskirts of Boston.
 - Tom ve Mary ve çocukları hepsi Boston'un kenar mahallelerinde küçük bir evde birlikte yaşamaktadır.
 - birlikte yaşamak
 - cohabit 
 - bohem hayatı yaşamak
 - live a bohemian lifestyle 
 - bolluk içerisinde yaşamak
 - ride the gravy train 
 - bolluk içinde yaşamak
 - luxuriate 
 - bolluk içinde yaşamak
 - ride the gravy train 
 - bolluk içinde yaşamak
 - go the pace 
 - bolluk içinde yaşamak
 - live in opulence 
 - bölgede yaşamak
 - range 
 - cinsellik yaşamak
 - have a sexual intercourse 
 - daha uzun yaşamak
 - outlast 
 - daha uzun yaşamak
 - survive 
 - devrim yaşamak
 - see a revolution 
 - dost hayatı yaşamak
 - live in sin 
 - dost hayatı yaşamak
 -  (Konuşma Dili) bit on the side
 - durgunluk yaşamak
 - come to a standstill 
 - dürüstçe yaşamak
 - be on the straight and narrow 
 - efendi gibi yaşamak
 - to live like a gentleman 
 - efendi gibi yaşamak
 - live like a gentleman 
 - elden ağıza yaşamak
 - to live from hand to mouth 
 - evlenmeden beraber yaşamak
 - cohabit 
 - felekten bir gece yaşamak
 - go on a spree 
 - gayesiz yaşamak
 - drift 
 - gecekondu mahallesinde yaşamak
 - slum 
 - gözlerden uzak bir hayat yaşamak
 - live an obscure life 
 - gül gibi geçinmek/yaşamak
 - 1. to get along well together. 2. to be comfortably off 
 - hayal aleminde yaşamak
 -  (deyim) have one's head in the clouds
 - hayatını yaşamak
 - to live freely 
 - hayâl aleminde yaşamak
 - live in an ivory tower 
 - hızlı yaşamak
 - colloq . to lead a fast life, live riotously 
 - hızlı yaşamak
 - be a fast liver 
 - hızlı yaşamak
 - live a life of pleasure 
 - hızlı yaşamak
 - live it up 
 - ikilem yaşamak
 - seesaw 
 - ile birlikte yaşamak
 - live with 
Tom is hard to live with.
 - Tom ile birlikte yaşamak zor.
Tom is easy to live with.
 - Tom ile birlikte yaşamak kolay.
 - insanca yaşamak
 -  (Hukuk) to live in dignity
 - iyi yaşamak
 - live well 
To love life means to live well.
 - Hayatı sevmek, iyi yaşamak anlamına gelir.
 - kalemiyle yaşamak
 - to live by one's pen, make a living by writing 
 - karavanda yaşamak
 - caravan 
 - karı koca gibi yaşamak
 - shack up with 
 - karı koca gibi yaşamak
 - to cohabit 
 - kendi aleminde yaşamak
 - to live in one's own world 
 - kendi dünyasında yaşamak
 - to live in a world of one's own 
 - kont gibi yaşamak
 - to live in luxury, be in clover 
 - kral gibi yaşamak
 - live like a king 
 - krallar gibi yaşamak
 - to live like fighting cocks 
 - köyde yaşamak
 - rusticate 
 - köyde yaşamak
 - live in a village 
 - lüks içinde yaşamak
 - to luxuriate 
 - lüks yaşamak
 - luxuriate 
 - mahrumiyet içinde yaşamak
 - to lead a life of a privation, to rough it 
 - münzevi hayat yaşamak
 - live in seclusion 
 - namusuyla yaşamak
 - to live an upright life 
 - nikâhsız birlikte yaşamak
 - live in sin 
 - nikâhsız olarak yaşamak
 - to live in sin 
 - nikâhsız yaşamak
 - to cohabit 
 - ot gibi yaşamak
 - to vegetate 
 - ot gibi yaşamak
 - live like a vegetable 
 - parasıyla yaşamak
 - live off 
 - paşa gibi yaşamak
 - to live in easy circumstances 
 - pislik içinde yaşamak
 - pig 
 - pislik içinde yaşamak
 - pig it 
 - pupa evresini yaşamak
 - pupate 
 - rahat yaşamak
 - live well 
 - rahatsız edilmeden yaşamak
 - live unmolested 
 - refah içinde yaşamak
 - be in clover 
 - refah içinde yaşamak
 - live in clover 
 - sefahat içinde yaşamak
 - wallow in vice 
 - sefalet içinde yaşamak
 - rough it 
 - sorun yaşamak
 - have problem 
 - sorun yaşamak
 - have a trouble 
 - sürünerek yaşamak
 - drag out a wretched existence 
 - sürünerek yaşamak
 - drag out a miserable existence 
 - tehlike yaşamak
 - be exposed to a danger 
 - tehlike yaşamak
 - face a danger 
 - toplu olarak yaşamak
 - hive 
 - uzun ve mutlu yaşamak
 - have one's innings 
 - uzun ve mutlu yaşamak
 - have one's inning 
 - varlık içinde yaşamak
 - to live a life of luxury 
 - varlık içinde yaşamak
 - to live in easy circumstances 
 - yaşa
 - huzza 
 - yaşa
 - Hurray!, Hooray! 
 - yaşa
 - cheers 
 - yaşa
 - long live 
Long live the Soviet Union!
 - Çok yaşa Sovyetler Birliği!
Long live the brotherhood of all peoples.
 - Yaşasın tüm halkların kardeşliği.
 - yaşa
 - viva 
 - yaşa
 - whoopee 
 - yaşa
 - hurray 
Hurray! I have found it!
 - Yaşasın! Ben onu buldum!
 - yaşa
 - hooray 
 - yaşa
 - hurrah 
 - yaşa
 - know 
Tom knows a man who lives in Boston.
 - Tom Bostonda yaşayan bir adam tanıyor.
Did you know that some foxes lived on this mountain?
 - Bazı tilkilerin bu dağda yaşadığını biliyor muydun?
 - yaşa
 - inhabit 
Indians inhabited this district.
 - Yerliler bu bölgede yaşadılar.
In this country, most of the inhabitants are Sunni Muslims.
 - Bu ülkede yaşayanların çoğu Sünni Müslümandır.
 - yaşa
 - subsist 
 - yaşama
 - living; survival 
 - yaşama
 - living 
She is used to living alone.
 - Yalnız yaşamaya alışkın.
I think that our living together has influenced your habits.
 - Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
 - zevk içinde yaşamak
 - wallow in pleasure 
 - zevk ve sefa içinde yaşamak
 - regale 
 - zorluk yaşamak
 - have a difficulty 
 - çiftlikte yaşamak
 - ranch 
 - çingene gibi yaşamak
 - gipsy 
 - çingene gibi yaşamak
 - gypsy