Kızının ölümü üzerine ağladı.
- He wept over his daughter's death.
O mektubu okurken ağladı.
- She wept reading the letter.
Annem, ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- My mother did nothing but weep.
Annesinin ölümünü duyduğunda ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
- He did nothing but weep when he heard of his mother's death.
Annem, ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- My mother did nothing but weep.
Lunaparkta Mary yalnız başına ağlayan bir oğlan buldu ve yumuşak bir sesle Merhaba yavrum, sorun nedir? Kayıp mı oldun? Seni Kayıp Çocuklar Şubesine götüreyim mi? dedi.
- In the amusement park Mary found a boy on his own weeping, and spoke to him gently. Hey, sonny, what is it? Are you lost? Would you like me to take you to the Lost Children Department?
Söylenmeye ve ardından ağlamaya başladı.
- She began to grumble and then to weep.
Annesinin ölümünü duyduğunda ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
- He did nothing but weep when he heard of his mother's death.
Oh, Ennis, oh God Almighty, Ennis. What's the hell's got into you these last few weeks? Oh, Jesus wept, what am I going to do with you? Major Muir wrung his hands.