O sadece babasının mezarından önce sürekli ağladı.
- She simply wept a river of tears before her father's grave.
Oğlunun ölümü üzerine ağladı.
- She wept over her son's death.
Zavallı küçük kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
- The poor little girl did nothing but weep.
Annem, ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- My mother did nothing but weep.
Annem, ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- My mother did nothing but weep.
Annesinin ölümünü duyduğunda ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
- He did nothing but weep when he heard of his mother's death.
Annem, ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- My mother did nothing but weep.
Annesinin ölümünü duyduğunda ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
- He did nothing but weep when he heard of his mother's death.
Oh, Ennis, oh God Almighty, Ennis. What's the hell's got into you these last few weeks? Oh, Jesus wept, what am I going to do with you? Major Muir wrung his hands.