usual- teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- <span class="word-self">usualspan>
 - olağan 
Polisin olağan arama prosedürlerini izleyip izlemediği belli değil.
 - It is not evident whether the police followed the usual search procedures.
Ağrı için olağan neden nedir?
 - What is the usual cause for the pain?
 - <span class="word-self">usualspan>
 -  {s} herzamanki
 - <span class="word-self">usualspan>
 - alışılagelmiş 
 - <span class="word-self">usualspan>
 - çoğunlukla 
Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
 - What you say is usually true.
Ülkedeki otobüsler çoğunlukla zamanında gelmezler.
 - Buses in the country don't usually come on time.
 - as <span class="word-self">usualspan>
 - herzamanki gibi 
 - as <span class="word-self">usualspan>
 - her zamanki gibi 
O, her zamanki gibi geç geldi.
 - She came late as usual.
Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.
 - As usual, Mike was late for the meeting this afternoon.
 - the <span class="word-self">usualspan> thing
 - adet 
 - <span class="word-self">usualspan>
 -  {s} klasik 
Tom genelde klasik rock çalan bir radyo istasyonunu dinler.
 - Tom usually listens to a radio station that plays classic rock.
Tom genellikle klasik müzik dinler.
 - Tom usually listens to classical music.
 - <span class="word-self">usualspan>
 - usuallyekseriyetle 
 - <span class="word-self">usualspan>
 -  {s} her günkü
 - <span class="word-self">usualspan>
 - çok kere 
 - <span class="word-self">usualspan>
 - alışılagelen 
 - <span class="word-self">usualspan>
 - olagelmek 
 - <span class="word-self">usualspan> handling
 -  (Ticaret) mutat elleçleme
 - as <span class="word-self">usualspan>
 - alışıldığı gibi 
 - as <span class="word-self">usualspan>
 - her zaman olduğu gibi 
Teslimatlar her zaman olduğu gibi devam edecek.
 - Deliveries will continue as usual.
Her zaman olduğu gibi geç kaldılar.
 - They're late, as usual.
 - later than <span class="word-self">usualspan>
 - alışılmışdan daha geç 
 - <span class="word-self">usualspan>
 - her zamanki 
O, her zamanki gibi geç geldi.
 - He came late as usual.
Gelecek Cuma her zamanki poker oyunumuza gelecekmisin?
 - Will you come to our usual game of poker next Friday?
 - <span class="word-self">usualspan>
 - It is usual to do so Böyle yapmak adettir 
 - <span class="word-self">usualspan>
 - alışılmış 
 - <span class="word-self">usualspan>
 - as usual âdet üzere 
 - happened before the <span class="word-self">usualspan> time
 - olması gerekenden önce 
 - hes late as <span class="word-self">usualspan>.
 - hes geç her zamanki gibi 
 - later than <span class="word-self">usualspan>
 - alisilmisdan daha geç 
 - the <span class="word-self">usualspan>
 - Her zamankinden 
 - the <span class="word-self">usualspan>
 - olağan 
Bu olağan bir düzenlemedir.
 - This is the usual arrangement.
Polisin olağan arama prosedürlerini izleyip izlemediği belli değil.
 - It is not evident whether the police followed the usual search procedures.
 - <span class="word-self">usualspan>
 - her zamanki gibi 
Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.
 - As usual, Mike was late for the meeting this afternoon.
O, her zamanki gibi geç geldi.
 - He came late as usual.
 - <span class="word-self">usualspan>
 - mutad 
 - <span class="word-self">usualspan> occupation
 - daha önce çalıştığınız iş dalı 
 - <span class="word-self">usualspan> practice
 - Âdet üzerine her zaman yapılan şey 
 - <span class="word-self">usualspan> practice
 - Genel uygulama, âdet 
 - as per <span class="word-self">usualspan>
 - alışıldığı gibi 
 - as <span class="word-self">usualspan> in trade
 -  (Ticaret) ticari usule göre
 - become the <span class="word-self">usualspan> thing
 - adet olmak 
 - become the <span class="word-self">usualspan> thing
 - adet haline gelmek 
 - how <span class="word-self">usualspan>
 - ne sıklıkta 
 - it has become the <span class="word-self">usualspan> thing with us
 - bizde adet haline geldi 
 - it has become the <span class="word-self">usualspan> thing with us
 - bizde adet oldu 
 - it is <span class="word-self">usualspan> to do so
 - Böyle yapmak âdettir 
 - move from its <span class="word-self">usualspan> place
 - bulunduğu yerden kaldırmak 
 - react in a <span class="word-self">usualspan> way
 - doğal karşılamak 
 - the <span class="word-self">usualspan> thing
 - olağan şey 
 - the <span class="word-self">usualspan> thing
 - alışılmış şey 
 - through the <span class="word-self">usualspan> channels
 - alışılagelmiş yollardan 
 - <span class="word-self">usualspan>
 -  {s} alışılmış, mutat
 - <span class="word-self">usualspan>
 - düzgen 
 - <span class="word-self">usualspan> channels
 - olağan ulaşma yolları 
 - <span class="word-self">usualspan> channels
 - alışılagelmiş yollar 
 - <span class="word-self">usualspan> subrogation form
 - genel hukuki devir formu