Kilidi kırmakta zorlanmadım.
- I had no difficulty breaking the lock.
Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
Çok yorgun olduğum için öğle yemeği molası sırasında biraz uyudum.
- I slept a little during lunch break because I was so tired.
Onlar şu anda bir mola veriyorlar.
- They're having a break at the moment.
Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktım.
- I went for a walk after breakfast.
Savaş çıksa ne yaparsın?
- What would you do if war were to break out?
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Plastik kolayca kırılmaz.
- Plastic does not break easily.
Herkesin bir kırılma noktası var.
- Everybody has a breaking point.
Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.
- Peter didn't intend to break the vase.
Sami evliliği sona erdirmek için gönülsüzce onay verdi.
- Sami reluctantly gave the OK to end the marriage.
Onlar sadece İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
- They had just fought a war to end British rule.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
The forecast says the hot weather will break by midweek.
He said he would see it through.
... at the end of this century ...
... the beginning and the end of an experience not much the middle ...