Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
- Most living creatures in the sea are affected by pollution.
O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
- It's a living being, so of course it shits.
Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.
- Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well.
Yaşamımın geri kalanını Tom'la yaşayarak harcayamam.
- I can't spend the rest of my life living with Tom.
Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı.
- The number of the living was smaller than that of the dead.
Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.
- I have a friend living in London.
Onlar geçinmeyi zor buldu.
- They found it difficult to earn a living.
Tom bir sokak müzisyeni olarak geçinmeyi zor buldu.
- Tom found it hard to make a living as a street musician.
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
- The poor girl made a living by selling flowers.
Tom geçimini neyle sağlar?
- What does Tom do for a living?
Ölüm yaşamın zıttı değildir: biz ölümümüzü ölürken geçirmezken hayatımızı yaşarken geçiririz.
- Dying is not the opposite of living: we spend our life living while we don't spend our death dying.
Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
- He earns his living by teaching English.
Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
- I like living with you.
Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
- I think that our living together has influenced your habits.
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
- The poor girl made a living by selling flowers.
Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.
- Tom drives a truck for a living.
Ben laik bir yaşam tarzı yaşıyorum.
- I'm living a secular lifestyle.
Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum.
- I think my living with you has influenced your way of living.