sızdıran

listen to the pronunciation of sızdıran
Türkçe - İngilizce
leaky

While Tom is here, you might want to have him fix your leaky faucet. - Tom buradayken ona sızdıran musluğunu tamir ettirmek isteyebilirsin.

You need to do something about the leaky faucet. - Sızdıran musluk hakkında bir şey yapmalısın.

oozy
{i} leaking

Leaking taps waste a lot of water. - Sızdıran musluklar çok fazla su israf ediyor.

I have a leaking tap. - Sızdıran bir musluğum var.

ooze
sız
(Havacılık) free from
sız
bereft
sız
exude
sız
{f} ooze

Green slime oozed out the pipe. - Borudan yeşil balçık sızdı.

sız
seep

If your windows are not airtight, moisture will seep in. - Pencereleriniz hava geçirmez değilse nem içeri sızar.

The cold seeped into her bones. - Soğuk onun kemiklerine sızdı.

sız
{f} seeping
sız
without

Mary accepted everything without complaining. - Mary sızlanmaksızın her şeyi kabul etti.

I just snuck in Tom's back door without him noticing. - O farkında olmadan Tom'un arka kapısında sızdım.

para sızdıran
bleeder
para sızdıran kimse
chiseler
para sızdıran kimse
chiseller [Brit.]
sız
devoid of
sız
with no
sız
in
sız
void of
sız
ex
sız
wanting
sız
sine
sız
innocent of
sız
{f} leak

There's a leak in the roof. - Çatıda bir sızıntı var.

There is a leak in the roof. - Çatıda bir sızıntı var.

sızdıran