rush, haste; urgency

listen to the pronunciation of rush, haste; urgency
İngilizce - Türkçe

rush, haste; urgency teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

hurry
{f} acele etmek

Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim. - I said we don't have to hurry.

Acele etmek için herhangi bir büyük neden var gibi görünmüyor. - It doesn't look like there's any big reason to hurry.

hurry
{i} acele

Aceleyle havaalanına gitti. - He went to the airport in a hurry.

Buradan aceleyle ayrıldı. - She left here in a hurry.

hurry
{i} telaş

Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu. - Tom was in no particular hurry to get back home.

Misafirlerimiz bir telaş içindeler. - Our guests are in a hurry.

hurry
ivedilenmek
hurry
ivmek
hurry
çabuklaştırmak
hurry
acele ettirmek
hurry
aceleyle gitmek/göndermek
hurry
acele ile göndermek
hurry
{f} acele et

Acele et, yoksa treni kaçıracaksın. - Hurry up or you'll miss the train.

Acele et, yoksa treni kaçıracaksın. - Hurry up, or you'll miss the train.

hurry
hurr telaşlan/telaşlandır
hurry
(fiil) acele etmek, hızlandırmak, aceleye getirmek, acele ettirmek, sıkıştırmak, çabuk olmak
hurry
{ü} hızlan

İşi hızlandırmak zorunda kaldım. - I had to hurry the work.

hurry
telâşla
hurry
{f} aceleyle götürmek/getirmek
hurry
{f} aceleye getirmek
İngilizce - İngilizce
{i} hurry
rush, haste; urgency