As you get older you start to feel that health is everything.
- Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
As people get older, their brain cells become less efficient.
- İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.
As people get older, their brain cells become less efficient.
- İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.
As you get older you start to feel that health is everything.
- Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
Tom hasn't aged one bit.
- Tom biraz yaşlanmadı.
Care aged him quickly.
- Bakım onu çabuk yaşlandırdı.
We become forgetful as we grow older.
- Yaşlandıkça unutkan olduk.
I like people who are not afraid to grow old.
- Yaşlanmaktan korkmayan insanları seviyorum.
Care aged him quickly.
- Bakım onu çabuk yaşlandırdı.
Tom hasn't aged one bit.
- Tom biraz yaşlanmadı.
In order to compensate for the country's aging population, the government has decided to take steps to significantly increase birth and immigration rates.
- Ülkenin yaşlanan nüfusunu telafi etmek için, hükümet doğum ve göç oranlarını önemli ölçüde artırmak için adımlar atmaya karar verdi.
This country has an aging population.
- Bu ülkenin yaşlanan bir nüfusu var.
Wisdom does not automatically come with age.
- Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
I wet the bed until I was ten years old.
- Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
My father is only fifteen years old.
- Benim babam sadece on beş yaşında.
Take a fresh look at your lifestyle.
- Yaşam tarzınıza dikkatle bir göz atın.
That fish lives in fresh water.
- O balık tatlı suda yaşar.
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
- Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
Tears came to my eyes.
- Gözlerimden yaşlar geldi.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.