I sincerely hope it won't come to that.
- Ona ulaşmayacağını içtenlikle umut ediyorum.
At first, he sounded very sincere.
- İlk başta, o çok içten görünüyordu.
Please accept my heartfelt apology.
- Lütfen içten özrümü kabul et.
Where did you acquire your deepest, most heartfelt beliefs?
- Sen en derin, en içten inançlarını nerede edindin?
Tom gave Mary a hearty welcome.
- Tom, Mary'yi içten karşıladı.
On behalf of the company, I would like to express our hearty thanks to you all.
- Şirket adına, hepinize içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
They greeted each other cordially.
- Birbirlerini içtenlikle selamladılar.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
Do you love each other deeply?
- Birbirinizi içten seviyor musunuz?
Tom looked deep into Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerine içten baktı.
I deeply appreciate your advice and kindness.
- Tavsiyen ve nezaketin için içten minnettarım.
Do you love each other deeply?
- Birbirinizi içten seviyor musunuz?
True beauty comes from within.
- Gerçek güzellik içten gelir.
I sincerely hope it won't come to that.
- Ona ulaşmayacağını içtenlikle umut ediyorum.
I sincerely hope that you will soon recover from your illness.
- İçtenlikle umuyorum ki yakında hastalığından iyileşeceksin.
I honestly think it's better to be a failure at something you love than to be a success at something you hate.
- Nefret ettiğin bir şeyde başarılı olmaktansa sevdiğin bir şeyde başarısız olmanın daha iyi olduğunu içtenlikle düşünüyorum.
On the one hand he is kind to everyone, but on the other hand he never behaves with too much familiarity.
- Bir taraftan o herkese naziktir fakat diğer taraftan çok fazla içtenlikle davranmaz.
Internal combustion engines burn a mixture of fuel and air.
- İçten yanmalı motorlar, yakıt ve hava karışımını yakarlar.
I deeply appreciate your advice and kindness.
- Tavsiyen ve nezaketin için içten minnettarım.
On the one hand he is kind to everyone, but on the other hand he never behaves with too much familiarity.
- Bir taraftan o herkese naziktir fakat diğer taraftan çok fazla içtenlikle davranmaz.
I think the movie is a very heart warming one.
- Sanırım film içten bir filmdi.
This family gave me a warm welcome.
- Bu aile bana nezaket ve içtenlikle karşıladı.
You've done a wonderful job on the interior decoration.
- İç dekorasyon üzerine harika bir iş yaptın.
Tom is an interior designer.
- Tom bir iç mimar olmak istedi.
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
- İç barış tehlikeye girer mi?
I prefer to buy domestic rather than foreign products.
- Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
I had my wallet stolen from my inner pocket.
- İç cebimden cüzdanımı çaldırdım.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
That is an internal affair of this country.
- O, bu ülkenin iç işidir.
Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read.
- Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.
There are two zombies inside my house.
- Evimin içinde iki tane zombi var.
Drinking on an empty stomach is bad for your health.
- Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
The stomach is one of the internal organs.
- Mide iç organlardan birisidir.
It was raining hard, so we played indoors.
- O kadar çok yağmur yağıyordu ki içerde oynadık.
Keep the kids indoors.
- Çocukları içeride tutun.
Tom is secretly in love with Mary.
- Tom Mary'ye içten içe âşık.
Tom won't admit it, but he's secretly in love with Mary.
- Tom bunu kabul etmeyecek ama o Mary'ye içten içe aşık.
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
She will return within an hour.
- O bir saat içinde geri dönecektir.
The school is within walking distance of my house.
- Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
I'll buy you a drink.
- Sana bir içecek ısmarlayacağım.
Europeans love to drink wine.
- Avrupalılar şarap içmeyi sever.
It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it.
- İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.
We have to stop him from drinking any more.
- Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
- Hastanedeki hoş olmayan deneyimlerini telafi etmek için Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
To make up for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than he should have.
- Hastanedeki kötü deneyimlerini telafi etmek için, Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook.
- Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.
You need to look inward.
- İçeriye bakman gerek.
No one seems to have the guts to do that anymore.
- Artık hiç kimsenin onu yapmak için cesareti var gibi görünmüyor.
People often spill their guts to bartenders.
- İnsanlar genellikle içlerini barmenlerinine dökerler .
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
It prevented a civil war.
- Bu bir iç savaş engelledi.
Tom held out his cup for a refill.
- Tom yeniden doldurulması için fincanını uzattı.
Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill.
- Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
I'd like to have a test for breast cancer.
- Göğüs kanseri için bir test yaptırmak istiyorum.
Smoking can cause breast cancer.
- Sigara içmek meme kanserine neden olabilir.
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
- Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
Onun sinsi, içinden pazarlıklı, hatta hilekâr bir adam olduğunu daima düşünürdüm.- A. İlhan.
Şayet bir şeyi anlamıyorsanız, onun muhtevasının farkında olmamanızdandır.
- Eğer bir şeyi anlamıyorsanız, onun içeriğinin farkında olmamanızdandır.
Portakallar yüksek vitamin muhtevasına sahiptir.
- Portakalların yüksek vitamin içeriği vardır.