daha daha

listen to the pronunciation of daha daha
Турецкий язык - Английский Язык
(Konuşma Dili) And so?
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

daha ileri
further

He could not walk any further. - O, daha ileriye yürüyemedi.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

She'll try it once more. - O onu bir kez daha deneyecek.

Read it once more, please. - Onu bir kez daha okuyun, lütfen.

daha fazla
more

I have no more money in my wallet. - Cüzdanımda daha fazla para yok.

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

daha az
less

As people get older, their brain cells become less efficient. - İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.

When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less. - Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.

daha iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
bir kez daha
once again

Let's try once again. - Bir kez daha deneyelim.

She was late once again. - Bir kez daha geç kalmıştı.

bir daha
again

Tom said that nothing like that would ever happen again. - Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.

I never want to see you here ever again! - Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.

daha
any

Any house is better than none. - Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.

Do you feel any better today? - Bügün daha iyi hissediyormusun?

daha önce
previously

In which house did you live previously? - Daha önce hangi evde yaşıyordun?

I recognized him immediately since we had previously met. - Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.

daha fazla
further

That absolves me from further responsibility. - O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

daha
more, further; yet, still; more, again; plus
daha fazla
any more

Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more. - Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.

I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French. - Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.

daha
only

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.

daha
over

A bird in hand is safer than one overhead. - Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.

Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months. - Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.

daha
still

I think I still have time for another cup of coffee. - Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.

Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better. - Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.

bir daha gözden geçirmek
revise
biraz daha
additional
daha
plus
daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha evvel
earlier

Might I suggest that we start the meeting an hour earlier? - Toplantıyı bir saat daha evvel başlatmamızı önerebilir miyim?

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

Tom looks thinner every day. - Tom her gün daha ince görünüyor.

He appeared thinner every day. - O her gün daha ince görünüyordu.

daha iyi
preferable

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
subsequently

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
afterwards

I'll explain afterwards. - Daha sonra açıklayacağım.

Do you plan to join us for a drink afterwards? - Daha sonra bir şey içmek için bize katılmayı planlıyor musunuz?

daha sonra
later

Let me call you back later, OK? - Seni daha sonra tekrar arayayım,tamam mı?

Could you call me later? - Beni daha sonra arar mısınız?

daha sonra
next

There is no telling what will happen next. - Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.

I am uncertain when he will come next. - Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.

daha sonra
then

The thief hit me and gave me a black eye and then ran off. - Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.

Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see... - Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

Mom is older than Dad. - Annem babamdan daha yaşlı.

He is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

Tom's bicycle is much newer than mine. - Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.

My car is newer than Tom's. - Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
çok daha fazla
much more
biraz daha
More

Could you please speak a little bit more slowly? - Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?

I'd like some more coffee. - Ben biraz daha kahve istiyorum.

daha
more

I am more beautiful than you. - Ben senden daha güzelim.

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

daha doğrusu
rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

She is rather an idealist. - O daha doğrusu bir idealist.

daha çok
more

I love you more than him. - Seni ondan daha çok seviyorum.

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

-den daha çabuk büyümek
outgrow
bir kere daha
encore
bir kere daha
one more time
bir kez daha
one more time

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

I'll say it one more time. - Bir kez daha söyleyeceğim.

bir kez daha
(deyim) once and again
bir kez daha
on one occasion
biraz daha
any more

We don't need any more volunteers, but we could use some more money. - Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.

If I eat any more, I'll be sick. - Biraz daha yersem, hasta olacağım.

biraz daha beklemek
(Dilbilim) allow for
biraz daha fazla
a bit more
biraz daha sabretmek
(Dilbilim) allow for
daha
as yet
daha
again
daha
further

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

daha
any longer
daha
yet

We have not yet discussed which method is better. - Hangi yöntemin daha iyi olduğunu henüz tartışmadık.

Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce. - Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

Tom will need to go further. - Tom'un daha da ileri gitmesi gerekecek.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

The history of China is older than that of Japan. - Çin'in tarihi Japonya'nınkinden daha eskidir.

Which is older, this book or that one? - Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?

daha eğri
wrier
daha fazla
the more the more
daha fazla
more than

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words. - Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.

daha fazla
no longer

Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to. - Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.

We're no longer in danger. - Daha fazla tehlikede değiliz.

daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

Tom says he can't wait any longer. - Tom daha fazla bekleyemeyeceğini söylüyor.

Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer. - Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no longer
daha fazla değil
no more
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
leaner
daha ince
slimmer
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
better still
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
then by
daha sonra
thereafter
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

If only she were to help, the job would be finished sooner. - Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.

We should've done that sooner. - Onu daha çabuk yapmalıydık.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
superior
daha çok
any more

I don't think any more students want to come. - Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.

I don't like you any more than you like me. - Seni senin beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things. - Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality. - Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.

daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
better

After I got married, my Japanese got better and I could understand more. - Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.

I like coffee better than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
before

Have you made a speech in English before? - Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?

I had never seen such a beautiful girl before. - Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.

daha önce
already

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

I have already eaten lunch. - Daha önce öğle yemeği yedim.

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
tedbir tedaviden daha iyidir
prevention is better than cure
bir kat daha
more
daha iyi yapmak
outperform
çok daha
a great deal
bir tane daha
one more
daha iyi oynamak
outperform
Турецкий язык - Турецкий язык
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Английский Язык - Турецкий язык

Определение daha daha в Английский Язык Турецкий язык словарь

daha da önemlisi
More importantly