Orada siyasi anlaşmazlıklarda her gün birçok insan hayatını kaybetti.
- Every day many human lives were lost there in political conflicts.
Dan ve Linda arasında bir anlaşmazlık vardı.
- There had never been a conflict between Dan and Linda.
Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.
- I tried to avoid conflict.
O babası ile çatışma içinde.
- She is in conflict with her father.
Tom'un çelişkili duyguları vardı.
- Tom had conflicting feelings.
Tom çelişkiye düşmüş hissediyor.
- Tom is feeling conflicted.
O her zaman biriyle uyuşmazlık içinde gibi görünüyor.
- He seems to be always in conflict with someone.
Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.
- The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes.
İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
- The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
Onun fikri benimkiyle çelişiyor.
- His opinion is in conflict with mine.
Yerli konuşmacılar dillerinde doğru olan veya olmayan şey hakkında çelişkili bilgiler verebilirler.
- Native speakers can give you conflicting information about what is or is not correct in their language.
Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.
- The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism.
O babası ile çatışma içinde.
- She is in conflict with her father.
Yerli konuşmacılar dillerinde doğru olan veya olmayan şey hakkında çelişkili bilgiler verebilirler.
- Native speakers can give you conflicting information about what is or is not correct in their language.
Benim çocukluğum hakkında çelişkili duygularım var.
- I have conflicting feelings about my childhood.
Onun fikri benimkiyle çelişiyor.
- His opinion is in conflict with mine.
Tom'un çelişkili duyguları vardı.
- Tom had conflicting feelings.
Konuyla ilgili çelişkili görüşlerimiz var.
- We have conflicting opinions on the matter.
O her zaman biriyle uyuşmazlık içinde gibi görünüyor.
- He seems to be always in conflict with someone.
Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.
- The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism.
BM, uluslararası krizleri ortadan kaldırmada ve çatışmaları önlemede önemli bir rol oynadı.
- The UN has played a major role in defusing international crises and preventing conflicts.
Your conference call conflicts with my older one: please reschedule.
I wanted to attend the meeting but there's a conflict in my schedule that day.
The conflict between the government and the rebels began three years ago.
In the absence of all conflicting evidence.
... to end the conflict there to achieve dignity ...
... conflict or extreme poverty ...