a proper time; a season; an opportunity

listen to the pronunciation of a proper time; a season; an opportunity
Английский Язык - Турецкий язык

Определение a proper time; a season; an opportunity в Английский Язык Турецкий язык словарь

time
zamanı göre ayarlamak
time
zamanını/hızını kaydetmek
time
{i} tempo
time
(Kanun) önel
time
çarpı

Beş çarpı iki ona eşittir. - Five times two equals ten.

Onu gördüğüm her an kalbim hızlı çarpıyor. - My heart beats fast each time I see her.

time
dem

O zaman Japonya'da demiryolları yoktu. - There were no railroads in Japan at that time.

O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu. - There were no railroads at that time in Japan.

time
süre

Onlar uzun süredir burada yaşıyor. - They have lived here for a long time.

Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım. - If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.

time
çağ

Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım. - I had a call from her for the first time in a long time.

Diaoyu adaları çok eski çağlardan beri Çin toprağı olmuştur. - The Diaoyu Islands have been Chinese territory since ancient times.

time
vakit

Dün akşam iyi bir vakit geçirdim. - I had a good time last evening.

Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak. - He will be talking with his family at this time tomorrow.

time
{i} zaman

Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar. - Some read books just to pass time.

Ne zaman geri döneceksin? - What time will you be back?

time
{f} saat tutmak
time
{f} zamanlama yapmak
time
{i} doğum zamanı
time
{f} süre tutmak
time
{i} zaman, vakit: It'll take a long time. Çok zaman ister. It's time for bed. Artık yatma zamanı geldi. Now's exactly the right time! Şimdi tam
time
{f} zamanlama yap
time
{i} vade
time
(isim) zaman, aralık, vakit, çağ, süre, vade, uygun zaman, doğum zamanı, tempo, kere
Английский Язык - Английский Язык
time
a proper time; a season; an opportunity

    Расстановка переносов

    a prop·er time; a season; an op·por·tu·ni·ty

    Произношение

Избранное