I don't doubt that Tom will arrive on time.
- Tom'un vaktinde geleceğinden şüphem yok.
You ought to be on time if you start now.
- Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.
Tom usually arrives home just in time for dinner.
- Tom akşam yemeği için eve tam vaktinde gelir.
She arrived on time. I arrived in time.
- O ve ben vaktinde geldik.
The magicians were segregated from the prison population and shot promptly at dawn.
- Sihirbazlar hapishane nüfusundan ayrıldı ve şafak vaktinde vuruldu.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
He will be having dinner with her at this time tomorrow.
- Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
I put in an hour of jogging before I go to school.
- Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.
I was having a very good time, when the sad news came.
- Üzücü haber geldiğinde çok iyi vakit geçiriyordum.
Tom and Mary spent a lot of time together when they were kids.
- Tom ve Mary çocukken birlikte çok vakit geçirdiler.
She killed time reading a magazine while she waited.
- Beklerken, dergi okuyarak vakit geçirdi.
We haven't really spent time with each other for a while.
- Bir süredir gerçekten birbirimizle vakit geçirmedik.
Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.
- Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
- Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.