Toplantıya katılamamamın nedeni şiddetli bir baş ağrımın olmasıydı.
- The reason I could not attend the meeting was that I had a severe headache.
Omzumda şiddetli bir ağrı hissettim.
- I felt a severe pain on the shoulder.
Jack çocuklarına çok serttir.
- Jack is very severe with his children.
Patronumun yüzündeki ifade sertti.
- The look on my boss's face was severe.
Toplantıya katılamamamın nedeni şiddetli bir baş ağrımın olmasıydı.
- The reason I could not attend the meeting was that I had a severe headache.
Deneyin sonuçları karışıktı. Bazı katılımcılar olumlu tepki verdiler ama diğerleri ağır eleştiri sundular.
- The results of the experiment were mixed. Some participants reacted positively, but others offered severe criticism.
Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
- I just got over a severe illness.
Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da kırılabilir.
- In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
- Air traffic controllers are under severe mental strain.
O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
- He used to suffer from severe nasal congestion.
Tom şiddetli acı içindeydi.
- Tom was in severe pain.
Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
- Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
Şiddetli bir donmanın ardından kangrenle enfekte olduktan sonra Tom'un ayağı kesilmek zorunda kaldı.
- Tom's foot had to be amputated after it had become infected with gangrene following a severe frostbite.
Kuraklık dönemi ürüne ciddi hasar verdi.
- The spell of drought did severe damage to the harvest.
Benim burada ciddi bir ağrım var.
- I have a severe pain here.
Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
- His running away from home is due to his father's severity.
Belediye başkanını sert bir biçimde eleştirdi.
- He severely criticized the mayor.
Rakibini sert bir biçimde eleştirdi.
- He criticized his rival severely.
O, ciddiyet tarafında yayıldı.
- He erred on the side of severity.
Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
- Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
Tom ciddi bir şekilde yenildi.
- Tom was beaten severely.
Dün birkaç çocuk okuldan erken ayrılmak zorunda kaldı.
- Several boys had to leave school early yesterday.
Şiddetli bir donmanın ardından kangrenle enfekte olduktan sonra Tom'un ayağı kesilmek zorunda kaldı.
- Tom's foot had to be amputated after it had become infected with gangrene following a severe frostbite.
Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
- I removed her number after severing our friendship.
Yer fıstığına şiddetle alerjim var.
- I'm severely allergic to peanuts.
Şiddetle cezalandırılmalıdır.
- She must be severely punished.
O zamandan beri onun inancı ciddi olarak sarsıldı.
- Since then, his faith has been severely shaken.
Tom ciddi olarak dövülmüştü.
- Tom had been severely beaten.
Tom ağır cezalandırılmalı.
- Tom must be severely punished.
Tom ağır biçimde yaralandı.
- Tom was severely injured.
The severity of the offence merits a long prison sentence.
My grandfather is fond of taking a walk early in the morning.
- Büyükbabam sabah erkenden yürüyüş yapmayı sever.
Both my father and my brother are fond of gambling.
- Hem babam hem de erkek kardeşim kumarı çok severler.
I used to be a cat lover.
- Ben bir kedi severdim.
I have been a lover of sports since I was young.
- Gençliğimden beri bir spor sever oldum.
... plagued by war, not just for several years, but for decades. And that has left severe ...
... someone last year's severe cuts to priorities like education ...