şiddetle

listen to the pronunciation of şiddetle
Турецкий язык - Английский Язык
keenly

The lack of a public sphere in Europe is being felt increasingly keenly. - Avrupa'da bir kamusal alan eksikliği giderek şiddetle hissedilmektedir.

The lack of a public sphere in Europe is being felt more and more keenly. - Avrupa'da kamusal alanın yokluğu artan bir şiddetle hissediliyor.

violently; a lot, badly, urgently
faithfully
violently

Tom pounded the table violently with his fists. - Tom şiddetle yumruğunu masaya vurdu.

Tom coughed violently. - Tom şiddetle öksürdü.

strongly

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

I strongly suggest you visit Kyoto. - Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.

lustily
sore

Tom will be sorely missed. - Tom şiddetle özlemiş olacak.

(Hukuk) drastically

This technology will drastically lower the cost of solar energy. - Bu teknoloji güneş enerjisinin maliyetini şiddetle düşürecektir.

The cost of living has increased drastically. - Yaşamanın maliyeti şiddetle artmıştır.

roundly
strong

I strongly urge you to follow my advice. - Tavsiyemi dinlemenizi şiddetle ısrar ediyorum.

I recommend it strongly. - Bunu şiddetle tavsiye ediyorum.

severely

It has been raining severely since this morning. That's why I don't want to go anywhere. - Bu sabahtan beri şiddetle yağmur yağıyor, bu yüzden bir yere gitmek istemiyorum.

I'm severely allergic to peanuts. - Yer fıstığına şiddetle alerjim var.

sorely

Tom will be sorely missed. - Tom şiddetle özlemiş olacak.

forcibly
heavily

Tom has started coughing heavily and I'm worried about his health. - Tom şiddetle öksürmeye başladı ve onun sağlığı hakkında endişeliyim.

The bus rocked heavily up and down. - Otobüs yukarı ve aşağı şiddetle sarstı.

heavy
strenuously

Tom said he would strenuously defend the charges. - Tom suçlamaları şiddetle savunacağını söyledi.

sharp
hot
amain
1. vehemently; passionately, with great feeling. 2. violently, severely
vehemently

He is vehemently opposed to political correctness. - O şiddetle politik doğruluğa karşı oluyor.

They are vehemently opposed to political correctness. - Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.

urgently
strictly
hard
a lot
badly

How badly do you want it? - Bunu ne kadar şiddetle istiyorsun?

We will miss you badly. - Seni şiddetle özleyeceğiz.

with vigor
acutely
intensely

He became forgetful, which annoyed him intensely. - O unutkan oldu, bu onu şiddetle sinirlendirdi.

fiercely

They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long. - Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.

The Union soldiers fought fiercely. - Birlik askerleri şiddetle savaştı.

exquisite
vicious

Sami viciously raped Layla. - Sami, Leyla'ya şiddetle tecavüz etti.

The waves were tossing me viciously to and fro as I struggled to hold my breath. - Ben nefesimi tutmaya çabalarken dalgalar beni şiddetle ileri geri fırlatıyordu.

acute
lusty
forceful
şiddet
violence

The situation resulted in violence. - Durum şiddetle sonuçlandı.

The arrival of the troops led to more violence. - Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.

şiddet
severity

His running away from home is due to his father's severity. - Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.

şiddetle eleştirmek
reprehend
şiddetle eleştirmek
badmouth
şiddetle eleştirmek
excoriate
şiddetle eleştirmek
slate
şiddetle eleştirmek
rap
şiddetle itiraz etmek
raise a stink
şiddetle itiraz etmek
kick up a stink
şiddetle karşı çıkan
damning
şiddetle karşılık verme
a warm reception
şiddetle uyarma
pi jaw
şiddetle vurma
crack
şiddetle önermek
highly recommend
şiddet
{i} intensity

We were shocked by the intensity of our mother's anger. - Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.

şiddet
{i} force
şiddet
asperity
şiddet
volume
şiddet
(Kanun) virtue
şiddet
rage

The storm raged for three days. - Fırtına üç gün şiddetle devam etti.

The storm raged fiercely all that night. - Fırtına bütün o gece şiddetle esmişti.

şiddet
heavy

A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation. - Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.

The heavy rains caused the river to flood. - Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.

şiddet
turbulence

A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing. - Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.

şiddet
intension
şiddet
fervency
şiddet
impetus
şiddet
vehemence
şiddet
severeness
şiddet
vehemency
şiddet
roughness
şiddet
heaviness
şiddet
fury
şiddet
strength
şiddet
bitterness
Şiddet
amplitude

Fizik te ki manası.

şiddet
violent resistance
şiddet
fierceness
şiddet
sharpness
şiddet
stringency
şiddet
harshness, stringency, rigorousness
şiddet
edge
şiddet
harshness
şiddet
impetuosity
şiddet
intensity; severity; violence; vehemence
şiddet
intenseness
şiddet
acuteness
şiddet
rigour [Brit.]
şiddet
rigor

The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing. - Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.

şiddet
forcefulness
şiddet
lustiness
şiddet
violence; rage; vehemence; intensity; severity; fierceness; rigour, rigor; turbulence; brute force; force, strength
şiddet
rough stuff
şiddet
keenness
şiddet
forceful
şiddet
{i} smartness
şiddet
{i} virulence
şiddet
{i} rigour
şiddet
{i} tempest
şiddet
flame
şiddet
vehement

He is vehemently opposed to political correctness. - O şiddetle politik doğruluğa karşı oluyor.

They are vehemently opposed to political correctness. - Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.

şiddet
fieceness
şiddet
smart
şiddet
bovver
şiddet
lusty
şiddet
{i} sting
Турецкий язык - Турецкий язык
Güçlü bir biçimde
şiddet
Hız. Duygu veya davranışta aşırılık: "Sesinin tonunda siteminin şiddetini azaltan bir yumuşama vardı
şiddet
Bir hareketin, bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik
şiddet
"- Nı. Karşıt görüşte olanlara, inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma
şiddet
(Osmanlı Dönemi) UDLET
şiddet
(Osmanlı Dönemi) DUGTA
şiddet
(Osmanlı Dönemi) HER'
şiddet
(Osmanlı Dönemi) ŞESASA
şiddet
(Osmanlı Dönemi) ARZA
şiddet
(Osmanlı Dönemi) LEHK
şiddet
(Osmanlı Dönemi) AMASE
şiddet
(Osmanlı Dönemi) ASÂR
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) KUHME
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ŞÜSUB
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ŞEZF
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) HAFEF
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ŞİBDİ'
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) EZME
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) SANABİR
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) NAYİBE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) SEKRE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ÂSÛR
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ASKERE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) AZÂZE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) UFFARE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) DALAA
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ZALF
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) LE'VA
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) GAMRE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) GAMR
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ARARE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) LAHS
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) KASA
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) TALL
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ÂVÂ'
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) KELB
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) LEZEN
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) CAYİHA
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) FEVERÂN
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) DAFEF
ŞİDDET
(Osmanlı Dönemi) Ziyadelik
ŞİDDET
(Osmanlı Dönemi) Tecvidde: Harf sükun ile ve nefesin hepsi habs olarak sakin bir halde okunduğu zaman savtın asla akmamasına denir. Şiddet iki kısma ayrılır: Şedide-i mechure : Elif, bâ, cim, dal, tı harfleri.şedide-i mehmuse : Kaf ve tâ harfleri
ŞİDDET
(Osmanlı Dönemi) Sertlik, katılık
ŞİDDET
(Osmanlı Dönemi) Sıkılık
şiddet
Karşıt görüşte olanlara, inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma
şiddet
Aşırılık
şiddet
Hız
şiddet
(Osmanlı Dönemi) MERASET
şiddet
(Osmanlı Dönemi) HÜLBE
şiddet
(Osmanlı Dönemi) HUMVE
şiddet
(Osmanlı Dönemi) TÎŞ
şiddet
(Osmanlı Dönemi) ITAK
şiddet
(Osmanlı Dönemi) HUMEYYA
şiddetle
Избранное