Определение küçük в Турецкий язык Английский Язык словарь
- little
My little brother is watching television.
- Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
He is sailing a little boat on the water.
- O suda küçük bir bot ile denize açılıyor.
- (Hukuk) small
My room is very small.
- Benim odam çok küçük.
He lived in a small town nearby.
- Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
- slight
I don't have the slightest idea.
- En küçük bir fikrim yok.
The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
- En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
- kid
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
- Küçükken, bulutları pamuk şekere benzetirdim.
- mini
My DVD collection is absolutely miniscule.
- Benim DVD koleksiyonum kesinlikle küçük.
- child
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
A young child has a small vocabulary.
- Genç bir çocuğun küçük bir kelime haznesi vardır.
- baby
This little baby tore up a 10 dollar bill.
- Bu küçük bebek on dolarlık bir banknot yırttı.
An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
- Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
- young
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
- peanut
The boy gathered a handful of peanuts and put them in a small box.
- Oğlan bir avuç yer fıstığı topladı ve onları küçük bir kutuya koydu.
- tiny
There's just one tiny problem.
- Sadece küçük bir sorun var.
Tom took a tiny bite of Mary's donut.
- Tom Mary'nin gözlemesinden küçük bir lokma aldı.
- dinkey
- (Matematik) immeasurably small
- incidental
- exiguous
- weensy
- frugal
- small-time
- weenie
- lil (little)
- piffling
- menial
- undersize
- (Tıp) minimus
- boxy
- piccolo
- (Tıp) mini-
- wee
I'd like to take a small trip this weekend.
- Bu hafta sonu küçük bir gezi yapmak istiyorum.
My dear little cat disappeared a week ago.
- Sevgili küçük kedim bir hafta önce kayboldu.
- petite
- poky
- inconsiderable
- snug
- one-horse
Tom grew up in a one-horse town and was overwhelmed when he moved to the big smoke.
- Küçük ve köhne bir kasabada yetişen Tom, büyük şehre yerleştiğinde sudan çıkmış balığa dönmüştü.
Tom grew up in a one-horse town.
- Tom küçük ve sakin bir kasabada büyüdü.
- petty, small, small-minded
- trivial
- tiddly
- young, little
- petty
I'm sick and tired of all the petty squabbling among politicians.
- Politikacılar arasındaki tüm küçük çekişmelerden bıktım.
He's just a petty hooligan, but if he had just a little more initiative, he could be a major criminal leader.
- O sadece küçük bir holigan ama sadece onun biraz daha inisiyatifi olsa, o büyük bir suç lideri olabilir.
- minor
It's only a minor setback.
- Bu sadece küçük bir başarısızlık.
Because you're a minor, you can't enter.
- Giremezsin, çünkü sen bir küçüksün.
- miniature, small-scale
- petty, minor, low-ranking
- infra
- paltry
- younger
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
My younger brother is watching TV.
- Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
- minuscule
- niggardly
- not healthy
- fiddling
- trifling
- little; small; young, little; petty, insignificant, piddling; child, kid
- nano
An ångström is smaller than a nanometer.
- Bir angstrom, nanometreden daha küçüktür.
- micro
- petite, dainty. K
- undersized
- bantam
- infant
The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
- Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
Mary has three infants.
- Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.
- junior
She is five years junior to me.
- O benden beş yıl daha küçük.
He is haughty to his juniors.
- Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
- remote
The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.
- Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.
- piddling
- little, small
- insignificant
- scrubby
- petit
- dinky
- skimpy
- puisne
- diminutive
- compact
I'd like to rent a compact car.
- Küçük bir araba kiralamak istiyorum.
I want a compact car with an air conditioner.
- Ben klimalı küçük bir araba istiyorum.
- smaller
The earth is smaller than the sun.
- Dünya güneşten daha küçüktür.
The population of New York is smaller than that of Tokyo.
- New York'un nüfusu Tokyo'nunkinden daha küçüktür.
- small for
- thumbnails
- küçük düşürmek
- humiliate
I don't want to humiliate Tom.
- Tom'u küçük düşürmek istemiyorum.
I just want to humiliate her.
- Ben sadece onu küçük düşürmek istiyorum.
- küçük çocuk
- kid
- küçük resim fırçası
- pencil
- küçük düşürmek
- disparage
- küçük düşme
- humiliation
- küçük düşürücü
- humiliating
You can't imagine how humiliating this is.
- Bunun ne kadar küçük düşürücü olduğunu hayal bile edemezsin.
The war ended with a humiliating defeat for Britain.
- Savaş İngiltere için küçük düşürücü bir yenilgi ile sona erdi.
- küçük şişe
- vial
- küçük ay
- February
- küçük adam
- pipsqueak
- küçük adam
- peanut
- küçük ama mükemmel
- bijou
- küçük düşürücü
- insulting
Slanderous, defamatory, obscene, indecent, lewd, pornographic, violent, abusive, insulting, threatening and harassing comments are not tolerated.
- İftira niteliğinde, küçük düşürücü, müstehcen, uygunsuz, iffetsiz, pornografik, şiddet, suistimal, hakaret, tehdit ve taciz yorumlarına katlanılmaz.
- küçük düşürücü eleştirme
- diatribe
- küçük görmek
- belittle
- küçük halı
- rug
- küçük kimse
- junior
- küçük körfez
- creek
- küçük oda
- closet
- küçük ve güzel
- bijou
- küçük at
- pony
Tom wanted me to buy him a pony.
- Tom ona küçük at almamı istedi.
- küçük ada
- cay
- küçük adam
- small man
- küçük aile
- small family
- küçük azı
- (Anatomi) premolar
- küçük azıdişine ait
- premolar
- küçük düşürücü kimse
- detractor
- küçük filo
- escadrille
- küçük göl
- pond
- küçük görmek
- scorn
- küçük görmek
- disdain
- küçük görmek
- patronise
- küçük görmek
- vilipend
- küçük han
- (Turizm) hostelry
- küçük hap
- (Tıp) capsule
- küçük harf
- lower-case letter
- küçük iş
- (Bilgisayar) small business
- küçük koy
- hamlet
- küçük köy
- dorp
- küçük oda
- cubicle
- küçük oda
- cabinet
- küçük ses
- (Muzik) mic volüm
- küçük suç
- (Kanun) petty offence
- küçük sözlük
- glossary
- küçük sözlük
- (Bilgisayar) glossary list
- küçük taş
- pebbles
- küçük ton
- short ton
- küçük ünlü uyumu
- (Dilbilim) labial harmony
- küçük orospu
- slut
- küçük olanı
- lesser
- Küçük Kıyamet
- (Tarih) Lesser Judgement Day
- Küçük Kıyamet
- (Tarih) The 1509 Constantinople earthquake: an earthquake that occurred in the Sea of Marmara on September 10, 1509 at about 10 p.m
- küçük abdest
- small bowel
- küçük adımlı kimse
- one small step
- küçük ayı
- little bear
- küçük bakır tencere
- small copper pot
- küçük boylu
- small stature
- küçük ev
- maisonette
- küçük görmek
- underrate
- küçük kahpe
- little bitch
- küçük kanal
- small channels
- küçük kokulu kavun
- small muskmelon
- küçük limon
- small lemon
- küçük masa
- small table
- küçük sinek
- little fly
- küçük tane
- small grains
- küçük tekke
- small lodges
- küçük tüfek
- young guns
- küçük ve sevimli (çocuk, kadın)
- small and cute (children, women)
- küçük yaşta izci çocuk
- Boy Scout at a young age
- küçük çalı kuşu
- small Kinglet
- küçük çaplı
- minor
- küçük alamecek
- (Tabiat Doğa) (kuş) trumpeter finch
- küçük alet
- gadget
- küçük aptes
- urination
- küçük araba
- runabout
- küçük araba
- compact car
- küçük balık
- fingerling
- küçük bir hediye almak istiyorum
- I want to purchase a small souvenir
- küçük bölge
- zonula
- küçük dağları ben yarattım demek
- to be very conceited, be very full of oneself
- küçük deve
- vicuna
- küçük düşürmek
- lessen
- küçük düşürmek
- debase
- küçük düşürmek
- detract
- küçük ev
- kondo
- küçük gazete
- tabloid
- küçük gemi
- small ship
- küçük gören
- snorty
- küçük görmek
- underestimate
- küçük hap
- pilule
- küçük harf
- lower case
- küçük harfle yazılı
- minuscule
- küçük inci
- seed pearl
- küçük insan
- pygmy
- küçük iskete
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: ispinozgiller) European serin
- küçük ispanyol atı
- jennet
- küçük jüri
- petty jury
- küçük kafalılık
- microcephaly
- küçük kalibreli
- subcalibre
- küçük karanfil çiçeği
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: sevgiçiçeğigiller) wild mignonette
- küçük kasa
- petty cash
- küçük kral
- kinglet
- küçük kule
- turret
- küçük küçük kesmek
- shred
- küçük küçük yemek
- pick
- küçük mücevher bakıyorum
- I'm looking for a small piece of jewelry
- küçük orman kartalı
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: kartalgiller) [syn.: küçük orman kartalı, küçük bağırgan] lesser spotted eagle
- küçük para rica ediyorum lütfen
- I want small bills please
- küçük parmak
- little finger/toe
- küçük prens
- princeling
- küçük sakarca
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: Anserinae) lesser white-fronted goose
- küçük sandal
- cockleshell
- küçük sandal
- cockle
- küçük serçe
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: Passeridae) Dead Sea sparrow
- küçük sutavuğu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: sutavuğugiller) Baillon's crake
- küçük suç
- peccadillo
- küçük suçulluğu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: çullukgiller) jack snipe
- küçük tabela
- plaquette
- küçük taksi
- minicab
- küçük uçak
- grasshopper
- küçük yapıt
- opuscule
- küçük yazı yazma aleti
- micrograph
- küçük yelkenli
- dandy
- küçük çiftlik sahibi
- small holder
- küçük şişe
- phial
- küçük düşürmek
- (deyim) fuck around
- küçük görmek
- {f} patronize
- küçük çocuk
- {i} tot
- küçük düşürmek
- take somebody down a peg
- küçük düşürmek
- (deyim) fuck about
- küçük düşürmek
- score somebody off
- küçük düşürücü
- abject
- küçük düşürücü
- derogatory
- küçük ekmek
- roll
- küçük görme
- belittling
- küçük kız
- little girl
- küçük dil
- epiglottis
- küçük düşmek
- feel small
- küçük düşürerek
- disparagingly
- küçük düşürmek
- degrade
- küçük düşürmek
- demean
I didn't mean to demean you.
- Seni küçük düşürmek istemedim.
- küçük düşürmek
- abase
- küçük düşürmek
- disgrace
- küçük düşürücü
- pejorative
- küçük düşürücü
- depreciatory
- küçük düşürücü
- {i} mortifying
- küçük ekmek
- scone
- küçük görme
- disdain
- küçük görmek
- take a dim view of
- küçük harf
- small letter