Tom mucizelere inanan bir dindar bir hristiyandı.
 - Tom was a devout Christian who believed in miracles.
Tom ve Mary dindar Katoliktirler.
 - Tom and Mary are devout Catholics.
Bir devlet okulunda dinsel eğitim yasaklandı.
 - Religious education is prohibited at a public school.
Dinsel görüşlerini sizinle paylaşmak isteyen insanlar, sizin dinsel görüşünüzü onlarla paylaşmanızı neredeyse hiç istemezler.
 - People who want to share their religious views with you almost never want you to share yours with them.
Ateizm dinî bir inanç değildir.
 - Atheism isn't a religious belief.
Kız kardeşinin aksine, o, ebeveynlerinin ona verdiği dini inancı korudu.
 - Unlike his sister, he has retained the religious faith his parents brought him up in.
Başka ülkelerden insanlar sık sık Japonların yeterince dindar olmadığını söyler.
 - People in other countries often say that the Japanese are not religious enough.
Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.
 - I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists.
Tom inançlı değildir.
 - Tom is not religious.
Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.
 - Layla had deep religious convictions.
O dini mezhebin bazı acayip fikirleri var.
 - That religious cult has got some pretty off the wall ideas.
Ateizm dinî bir inanç değildir.
 - Atheism isn't a religious belief.
Din adamı saatlerce diz çökmüş olarak kaldı.
 - The religious man remained kneeling for hours.
Tom bir din adamı değildi.
 - Tom wasn't a religious man.
... who were generally absolutely devout ...