I've never woken up this early.
- Hiç bu kadar erken kalkmadım.
Is it this hot every day?
- Her gün bu kadar sıcak mı?
I had enough time, so I didn't need to hurry.
- Yeteri kadar zamanım vardı, bu yüzden acele etmeme gerek yoktu.
They did not have enough gold.
- Onların yeteri kadar altını yoktu.
That's it. I'm not lending you any more money.
- Bu kadar. Sana daha fazla ödünç para vermiyorum.
That's it. I've done everything I can.
- Bu kadar. Yapabileceğim her şeyi yaptım.
Can a two-year-old boy run that fast?
- İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
Linda can dance as well as Meg.
- Linda Meg kadar iyi dans edebilir.
He speaks Spanish as well as French.
- O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.
How far are you willing to take this?
- Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?
How far do I have to go?
- Nereye kadar gitmek zorundayız?
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
I'm not going to eat that much.
- Bu kadar fazla yemeyeceğim.
Why did you buy such an expensive dictionary?
- Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın?
I've never had such a large sum of money.
- Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.
I am about as big as my father now.
- Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.
The American news is reporting that Hurricane Irene is as big as Europe, which is a bit of an exaggeration.
- Amerikan haber Irene Kasırgası'nın Avrupa kadar büyük olduğunu bildiriyor, bu biraz abartıdır.
She can be trusted to some degree.
- Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.
The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
- Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
The population of Italy is about half as large as that of Japan.
- İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.
The population of China is about eight times as large as that of Japan.
- Çin'in nüfusu Japonya'nınkinin 8 misli kadar büyüktür.
My brother eats twice as much as I do.
- Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked!
- İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
I'm too old to do something like that.
- Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.
How long does it take you to do something like that?
- Öyle bir şey yapman ne kadar sürer?
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
Ten to one it'll clear up in an hour or so.
- Bire karşı on bir saate kadar hava açılacak.
What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else?
- Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
I must have it done somehow by six.
- Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.
The larger the amount of silver, the larger the amount of corruption.
- Gümüş paranın miktarı ne kadar büyük olursa, rüşvet o kadar büyük olur.
Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week.
- Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long does the airport bus take to the airport?
- Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
- Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
How long is the Seto Bridge?
- Seto Köprüsü ne kadar uzunluktadır?
How long is the bridge?
- Köprü ne kadar uzunluktadır?
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
How much do ten paper plates cost?
- 10 kağıt tabak ne kadar?
We disputed the victory to the end.
- Zaferi sonuna kadar tartıştık.
The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week.
- Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.