polislik teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- being a policeman; the duties of a policeman; policemanship
- policeman-like action
- policing
- polis
- police
Hiding from the police, Dima spent the night in a dumpster.
- Polisten gizlenerek, Dima geceyi bir çöplükte geçirdi.
The police have been searching for the stolen goods for almost a month.
- Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.
- polis
- policeman
The policeman lifted the box carefully.
- Polis kutuyu dikkatlice kaldırdı.
The policeman spoke to a man on the street.
- Polis bir adamla sokakta konuştu.
- polis
- cop
Don't tell Tom you're a cop.
- Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.
The cops know who Tom is.
- Polisler Tom'un kim olduğunu biliyor.
- polis
- (deyim) the long arm of the law
- polis
- (Argo) five o
Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk.
- Bir trafik polisinin yılbaşı gecesinde muhatap olduğu her on sürücüden beşi sarhoştur.
Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk.
- Bir trafik polisinin yılbaşı gecesi uğraşmak zorunda kaldığı her on sürücüden beşi alkollüdür.
- polis
- (Argo) getto gestapo
- polis
- police officer
There were ten police officers on the spot.
- Noktada on polis memuru vardı.
A police officer is talking to her.
- Bir polis memuru onunla konuşuyor.
- toplum destekli polislik
- community policing
- polis
- policemen
The only people standing in front of the building are policemen.
- Sadece binanın önünde duran insanlar polis.
It is absurd to believe that young children can run faster than policemen.
- Şu genç çocukların polislerden daha hızlı koşabileceğine inanmak saçmadır.
- polis
- bull
All the police cars were equipped with bulletproof glass.
- Tüm polis arabaları kurşun geçirmez cam ile donatılmış.
I've heard that most police cars don't have bulletproof glass.
- Birçok polis arabalarının kurşungeçirmez camları olmadığını duydum.
- polis
- the police
- polis
- law enforcement officer
- polis
- {i} deputy
- polis
- peeler
- polis
- policewoman
The policewoman directed traffic.
- Kadın polis trafiği yönetti.
- belli bir noktada yapılan polislik
- point duty
- polis
- (the) police, the law, the fuzz; policeman, copper, bobby, cop, bull, constabulary
- polis
- flatfoot
- polis
- fuzz
- polis
- The force
- polis
- patrolman
The patrolman motioned me to pull over.
- Kenara çekilmem için polis bana işaret etti.
- polis
- flattie
- polis
- bluebottle
- polis
- rozzer
- polis
- bobby
- polis
- copper
- polis
- the heat
- polis
- (kadın) policewoman
