She stirred the milk into her coffee.
- Kahvesine süt karıştırdı.
She stirred her coffee with a spoon.
- Bir kaşıkla kahvesini karıştırdı.
Tom seems to be trying to stir up trouble.
- Tom ortalığı karıştırmaya çalışıyor gibi görünüyor.
I'm not trying to stir up trouble. I'm just telling you what I heard.
- Ortalığı karıştırmaya çalışmıyorum, duyduğumu söylüyorum sadece.
The witch is stirring her cauldron.
- Cadı, kazanını karıştırıyor.
I am stirring my tea.
- Çayımı karıştırıyorum.
Don't mix up comets and asteroids.
- Kuyrukluyıldız ve asteroitleri karıştırmayın.
She mixed the butter and sugar together.
- Tereyağı ve şekeri birlikte karıştırdı.
The teacher mixed up our names.
- Öğretmen bizim adlarımızı karıştırdı.
Tom stirred the soup.
- Tom çorbayı karıştırdı.
She stirred her tea with a little gold spoon.
- Küçük altın bir kaşıkla çayını karıştırdı.
I'm always confusing John with Paul.
- Ben her zaman, John'u Paul ile karıştırıyorum.
I finally found my way out of the confusing maze.
- Sonunda kafa karıştırıcı labirentin çıkış yolumu buldum.
Please shuffle the cards carefully.
- Lütfen kartları dikkatlice karıştır.
Fate shuffles the cards; we play.
- Kader kartları karıştırır; biz oynarız.
Mix the flour with two eggs.
- Unu iki yumurta ile karıştırın.
You can't mix oil with water.
- Yağı suyla karıştıramazsın.
You must have me confused with someone else.
- Beni biriyle karıştırmış olmalısınız.
I think you've got me confused with someone else.
- Beni başka biriyle karıştırdığını düşünüyorum.
I am mixing mayonnaise with ketchup.
- Mayonezi ketçapla karıştırıyorum.
I was mixing you up with your older brother.
- Seni ağabeyinle karıştırıyordum.
The milk was adulterated with water.
- Süt, su ile karıştırılmış.
Blend the blue paint with the yellow paint.
- Mavi boyayı sarı boyayla karıştır.
Tom poured milk into the blender.
- Tom sütü karıştırıcıya döktü.
My son disarranged the papers on my desk.
- Oğlum, masamdaki kağıtları karıştırdı.
The last thing I want to do is butt in.
- Yapmak istediğim son şey karışmaktır.
Bob told Jane not to interfere in his personal affairs.
- Bob Jane'e onun kişisel işlerine karışmamasını söyledi.
Don't interfere with my work.
- Benim işime karışmayın.
They did not wish to become embroiled in the dispute.
- Onlar münakaşaya karışmak istemediler.
Tom always meddles in affairs that do not concern him.
- Tom her zaman kendini ilgilendirmeyen işlere karışır.
He has no right to meddle in our family's problems.
- Onun bizim ailenin sorunlarına karışma hakkı yoktur.
I don't have any intention of meddling into your affairs.
- Benim senin işlerine karışmak gibi bir niyetim yok.
I have no intention of meddling in your affairs.
- İşlerine karışmaya niyetim yok.
I often confuse Spanish vowels.
- İspanyolcadaki sesli harfleri sık sık karıştırıyorum.