karıştır

listen to the pronunciation of karıştır
Türkçe - İngilizce
{f} stir

He put milk into his tea and stirred it. - Çayına süt koydu ve onu karıştırdı.

Stir once every fifteen minutes. - Her on beş dakikada bir kez karıştırın.

stir up

Tom seems to be trying to stir up trouble. - Tom ortalığı karıştırmaya çalışıyor gibi görünüyor.

I'm not trying to stir up trouble. I'm just telling you what I heard. - Ortalığı karıştırmaya çalışmıyorum, duyduğumu söylüyorum sadece.

{f} stirring

The witch is stirring her cauldron. - Cadı, kazanını karıştırıyor.

I am stirring my tea. - Çayımı karıştırıyorum.

implicate
mix up

Don't mix up comets and asteroids. - Kuyrukluyıldız ve asteroitleri karıştırmayın.

scramble
mingle
{f} muddle
{f} blended
disorganize
{f} mixed

The teacher mixed up our names. - Öğretmen bizim adlarımızı karıştırdı.

She mixed him up with someone else. - Onu başka biriyle karıştırdı.

{f} deranged
{f} stirred

Tom stirred the soup. - Tom çorbayı karıştırdı.

She stirred the milk into her coffee. - Kahvesine süt karıştırdı.

involve with
{f} jumbled
interlace
{f} ruffled
blended with
{f} confusing

You're really confusing me. - Gerçekten kafamı karıştırıyorsun.

His words are confusing. - Onun sözleri kafa karıştırıcı.

derange
whomp up
clutter up
{f} shuffle

Tom shuffled the cards. - Tom kartları karıştırdı.

Fate shuffles the cards; we play. - Kader kartları karıştırır; biz oynarız.

confound
{f} cluttered
{f} tangled
{f} mix

Mary mixed the ingredients to make a cake. - Mary bir pasta yapmak için malzemeleri karıştırdı.

Mix the flour with two eggs. - Unu iki yumurta ile karıştırın.

{f} confused

I think you've confused me with someone else. - Sanırım sen beni başka biriyle karıştırdın.

I think you've got me confused with somebody else. - Sanırım beni başka biriyle karıştırdın.

{f} clutter
{f} mixing

We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite. - Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.

Sentence mixing is funny. - Cümle karıştırmak eğlencelidir.

{f} adulterate

The milk was adulterated with water. - Süt, su ile karıştırılmış.

{f} muddled
blent
disordered
{f} blend

Blenders are nice for people who really like smoothies. - Karıştırıcılar meyveli buzlu içecekleri gerçekten seven insanlar için güzeldir.

Blend the blue paint with the yellow paint. - Mavi boyayı sarı boyayla karıştır.

disorganized
befuddle
muss
disarrange

My son disarranged the papers on my desk. - Oğlum, masamdaki kağıtları karıştırdı.

tousle
disrupt
karış
butt in

The last thing I want to do is butt in. - Yapmak istediğim son şey karışmaktır.

karış
horn in
karış
{f} interfering
karış
interfere

You have no right to interfere in other people's affairs. - Diğer insanların işlerine karışmaya hakkın yoktur.

Do not interfere with Tom while he is reading. - Tom okurken ona karışma.

karış
embroil

They did not wish to become embroiled in the dispute. - Onlar münakaşaya karışmak istemediler.

karış
meddle

Don't meddle in other people's affairs. - Diğer insanların işine karışmayın.

He has no right to meddle in our family's problems. - Onun bizim ailenin sorunlarına karışma hakkı yoktur.

karış
{f} meddling

I don't have any intention of meddling into your affairs. - Benim senin işlerine karışmak gibi bir niyetim yok.

I have no intention of meddling in your affairs. - İşlerine karışmaya niyetim yok.

karış
span

I often confuse Spanish vowels. - İspanyolcadaki sesli harfleri sık sık karıştırıyorum.

karış
span, hand span
karış
intermingle
karış
interlope
Türkçe - Türkçe

karıştır teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

karış
Baş parmak ve serçe parmağı uzaklığı
karış
Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, başparmak ve serçe parmakların uçları arasındaki açıklık: "Yürüyüp geçeceğim, basacağım yerlerin her bir karış mübarek toprağı benim için mukaddesti."- H. R. Gürpınar
karış
Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, baş parmak ve serçe parmakların uçları arasındaki açıklık
karış
Beddua, lanet
karış
işkembe