He often lets me use his typewriter.
 - Çoğunlukla daktilosunu kullanmama izin verir.
Tom always lets us help.
 - Tom her zaman yardım etmemize izin verir.
This ticket allows you to stop over at any station.
 - Bu bilet, herhangi bir istasyonda durmanıza izin verir.
This security system allows us to trace employees movements anywhere they go.
 - Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.
Talking in the library is not allowed.
 - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
You are not allowed to violate the rules.
 - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
I can't let him alone.
 - Ben ona tek başına izin veremem.
Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
 - Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
 - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
He decided that if God didn't exist then everything was permitted.
 - Tanrı olmasaydı, o zaman her şeye izin verileceğine karar verdi.
I will come, weather permitting.
 - Hava izin verirse, gelirim.
No ambiguities are allowed in a contract.
 - Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.
You will be allowed to use this room tomorrow.
 - Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.
His mother will not consent to his going there alone.
 - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
 - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
 - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
My father would not permit me to go on to college.
 - Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.