Buradan aceleyle ayrıldı.
- She left here in a hurry.
Eve gitmek için acelesi vardı.
- She was in a hurry to go home.
Gerçekten acele etmek zorundayız.
- We've really got to hurry.
Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
- I said we don't have to hurry.
Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.
- Tom was in no particular hurry to get back home.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
- Our guests are in a hurry.
Çabuk ol, yoksa uçak sensiz gidecek.
- Hurry, or the plane will leave you behind.
Çabuk! Kaybedecek zaman yok!
- Hurry! There's no time to lose!
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you'll miss the train.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
If you don't hurry you wont finish on time.