O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
- It's a living being, so of course it shits.
O, büyük babanın canlı görüntüsüdür.
- It's the living image of your grandfather.
Yaşamımın geri kalanını Tom'la yaşayarak harcayamam.
- I can't spend the rest of my life living with Tom.
Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.
- Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well.
Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
- No living thing could live without air.
Tímea, Polonya'da yaşayan bir Macardır.
- Tímea is a Hungarian living in Poland.
Tom'un geçinmek için ne yaptığını biliyor musun?
- Do you know what Tom does for a living?
Onlar geçinmeyi zor buldu.
- They found it difficult to earn a living.
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
- He makes a living as a salesman.
Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.
- Tom drives a truck for a living.
Ben bu tür bir hayatı yaşamaktan usandım.
- I'm tired of living this kind of life.
Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.
- Tom started to feel like his life wasn't worth living.
Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
- I like living with you.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
- He makes a living as a salesman.
Tom geçimini neyle sağlar?
- What does Tom do for a living?
Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum.
- I think my living with you has influenced your way of living.
Büyükannem yaşam tarzını hiçbir zaman değiştirmedi.
- My grandmother never changed her style of living.