A group of youths attacked the old man.
- Gençlerden oluşan bir grup yaşlı adama saldırdı.
Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
- Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
Mastering science is an ardent wish of our youth.
- Bilim Mastering gençlerimizin coşkulu bir isteğidir.
Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
- Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
The young adapt to change easily.
- Gençler değişime kolayca uyum sağlarlar.
The young should respect the old.
- Gençler yaşlılara saygı göstermeliler.
One of the youngsters tripped and fell.
- Gençlerden birinin ayağı takıldı ve düştü.
The movie is popular among the youngsters.
- Film, gençler arasında popüler.
The young should respect the old.
- Gençler yaşlılara saygı göstermeliler.
Young people adapt themselves to something sooner than old people.
- Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
He is young, but experienced.
- O genç ama deneyimli.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
They are extremely popular among teenagers.
- Gençler arasında müthiş derecede popülerler.
Tom became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen.
- Tom ilk kez sahneye çıkar çıkmaz gençler arasında popüler oldu.
Don't get sassy with me young lady!
- Bana sırnaşmayın genç bayan!
He's a fine young lad.
- O iyi genç bir delikanlı.
When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
- Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
Don't pick on younger kids.
- Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
You're a little too young for me.
- Benim için biraz çok gençsin.
This young man knows little about his country.
- Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.
There is no returning to our younger days.
- Daha genç günlerimize geri dönüş yoktur.
The scenery carried me back to my younger days.
- Manzara beni daha genç günlerime geri götürdü.
You may have good reason to think that your youth is over.
- Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir.
They don't know what difficulties Tom went through in his youth.
- Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.
The audience were mostly adolescents.
- Seyirciler genellikle gençti.
Junior, why don't we go into a group together?
- Genç, neden birlikte bir gruba girmiyoruz?
A young person wants to see you.
- Genç bir kişi seni görmek istiyor.
He came across an outstanding young person.
- O seçkin genç bir kişiye rastladı.
A young man is singing before the door.
- Kapının önünde genç bir adam şarkı söylüyor.
There were two people in it, one of her girl students and a young man.
- Onun içinde iki kişi vardı, onun kız öğrencilerinden birisi ve genç bir adam.
She really keeps her youthfulness.
- O gerçekten gençliğini koruyor.
She always has such glowing youthful skin.
- Onun hep böyle parlayan genç bir cildi var.
Tom became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen.
- Tom ilk kez sahneye çıkar çıkmaz gençler arasında popüler oldu.
Tom is still in his teens.
- Tom hâlâ gençlik çağlarında.
These four youths share an apartment in the metropolitan area.
- Bu dört genç, metropol bölgesinde bir daireyi paylaşıyorlar.
A group of youths attacked the old man.
- Gençlerden oluşan bir grup yaşlı adama saldırdı.