O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- She often eats breakfast there.
Okuldan sonra sık sık tenis oynarım.
- I often play tennis after school.
Bugünlerde sıkça bir enerji krizinden bahsediliyor.
- We often hear about an energy crisis these days.
Onu şarkı söylerken görüyorum ama bu sıkça değil.
- I see him singing, but this isn't often.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
- A totally ordered set is often called a chain.
Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
- Humility often gains more than pride.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
Çoğu kez onun zorbalık yaptığını gördüm.
- I've often seen him bullied.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.