Definition of zevk%C3%A7ilik in Turkish English dictionary
- zevk almak
- enjoy
Every year, a hundred and fifty thousand tourists come to this island to enjoy the impressive scenery and the wonderful beaches.
- Her yıl, yüz elli bin turist etkileyici manzara ve harika plajlardan zevk almak için bu adaya gelir.
All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
- Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
- zevk
- enjoyment
The poor acoustics in the hall severely affected the audience's enjoyment of the concert.
- Salonun zayıf akustiği, dinleyicilerin konserden zevk almalarını ciddi şekilde olumsuz etkiledi.
Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
- zevk
- pleasure
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
- zevk için
- for fun
Don't come to school just for fun.
- Sadece zevk için okula gelmeyin.
Tom is the kind of guy that argues for fun.
- Tom zevk için tartışan insan türüdür.
- zevk
- luxury
- zevk
- taste
There is no accounting for tastes.
- Zevkler ve renkler tartışılmaz.
It requires a good taste to study art.
- Sanat öğrenimi yapmak iyi bir zevk gerektirir.
- zevk
- treat
- zevk veren şey
- treat
- zevk
- savour
- zevk
- delightfulness
- zevk
- joy
She's jumping with joy.
- O, zevkten dört köşe oluyor.
I jumped for joy when I heard the news.
- Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.
- zevk
- amusement
- zevk
- appreciation
- zevk
- flavour
- zevk
- ecstasy
- zevk
- man
I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
- Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
- Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
- zevk alamama
- (Pisikoloji, Ruhbilim) anhedonia
- zevk almak
- gain pleasure
- zevk almak
- bask in
- zevk almak
- get pleasure
- zevk almak
- find pleasure in
- zevk almak
- delight in
- zevk almak
- relish
- zevk almak
- rejoice in
- zevk almak
- find pleasure
- zevk almak
- savor
- zevk almış
- delighted
- zevk duymak
- take pleasure
- zevk duymak
- find pleasure
- zevk düşkünü
- pleasure-seeking
- zevk düşkünü kimse
- good-time charlie
- zevk için yapılan iş
- a labor of love
- zevk sahibi
- discriminating
- zevk sahibi kimse
- epicure
- zevk ve sefaya düşkün tip
- lotus-eater
- zevk verici
- savouring
- zevk verici
- savoring
- zevk vermek
- delight
- zevk vermek
- titillate
- zevk vermek
- ravish
- zevk vermek
- give pleasure
- zevk
- gratification
That job gave him little gratification.
- Bu iş ona biraz zevk verdi.
- zevk
- liking
She gave me a necktie which was completely to my liking.
- O bana tamamen zevkime uygun bir kravat verdi.
- zevk
- savour [Brit.]
- zevk
- bang
- zevk
- fancy
- zevk
- enjoyment, pleasure, delight, fun, indulgence, kick; taste, flavour; appreciation, good taste
- zevk
- gusto
- zevk
- delight
Much to my delight, Mary brought me a music box from Boston as a gift.
- Benim için büyük zevk, Mary bana Boston'dan bir hediye olarak bir müzik kutusu getirdi.
To see the sunrise from a mountaintop is a delight.
- Bir dağ zirvesinden güneş'in doğuşunu izlemek bir zevk.
- zevk
- good taste
It requires a good taste to study art.
- Sanat öğrenimi yapmak iyi bir zevk gerektirir.
Tom has good taste in music.
- Tom'un iyi bir müzik zevki var.
- zevk
- kick
He gets a kick out of reckless driving.
- O dikkatsiz araç kullanmaktan çok büyük zevk alır.
I get a kick out of life.
- Hayattan zevk alıyorum.
- zevk
- indulgence
- zevk
- pleasure, delight, enjoyment, fun, delectation
- zevk
- sense of taste, gustation
- zevk
- like
I enjoy visiting exciting cities like New York, Chicago, and Boston.
- New York, Chicago ve Boston gibi heyecan verici şehirleri ziyaret etmekten zevk alıyorum.
I don't like his taste in color.
- Onun renk zevkini sevmiyorum.
- zevk
- meat
- zevk
- delectation
- zevk
- good taste, taste, discrimination
- zevk
- (a) taste, (a) preference, (a) liking
- zevk
- savor
- zevk
- sweet
I appreciate sweet things and books.
- Tatlı şeyler ve kitaplardan zevk alırım.
The pain caused by love is much sweeter than any pleasure.
- Aşkın verdiği acı herhangi bir zevkten daha tatlıdır.
- zevk
- relish
Danger gives relish to adventure.
- Tehlike maceraya zevk verir.
Dangers give relish to an adventure.
- Tehlikeler bir maceraya zevk verir.
- zevk alan
- savorer
- zevk alarak
- savourily
- zevk alarak
- savorily
- zevk alma
- appreciation
- zevk almak
- revel
- zevk almak
- delight
- zevk almak
- take pleasure
- zevk almak
- appreciate
- zevk almak
- feast
- zevk almak
- indulge
- zevk almak
- to enjoy, to find pleasure in, to derive pleasure (from), to relish
- zevk almak/duymak
- to find pleasure in, take pleasure in, enjoy
- zevk almaz bir biçimde
- unamusedly
- zevk alınmışlık
- delightedness
- zevk dolu
- pleasureful
- zevk duyma korkusu
- (Pisikoloji, Ruhbilim) hedonophobia
- zevk düşkünü
- Sybarite
- zevk düşkünü kimse
- good time charlie
- zevk düşkünü kimse
- sport
- zevk edinmek
- to learn to take pleasure in (something)
- zevk etmek
- to enjoy oneself, have fun
- zevk ilkesi
- pleasure principle
- zevk için
- for fun, for the fun of it
- zevk için araba sürme
- joy ride
- zevk için ilgilenen kimse
- dilettante
- zevk için sürme
- joyriding
- zevk için yapmak
- do for fun
- zevk için yapılan
- Sunday
- zevk için yapılan iş
- labor of love
- zevk için çiftçilik yapan
- gentleman-farmer
- zevk içinde yaşamak
- wallow in pleasure
- zevk kaynağı
- delight
- zevk meselesi
- matter of taste
- zevk sahibi
- epicurean
- zevk ve eğlence düşkünü
- debauched
- zevk ve eğlenceye düşkünlük
- debauch
- zevk ve sefa
- (deyim) beer and skittles
- zevk ve sefa içinde yaşamak
- regale
- zevk ve sefa sürmek
- lead a life of pleasure
- zevk ve sefa sürmek
- to lead a life of pleasure
- zevk ve sefa yolu
- primrose path
- zevk ve sefaya düşkün
- epicurean
- zevk ve sefaya düşkün tip
- reveler
- zevk ve sefaya düşkün tip
- lotus eater
- zevk ve sefaya düşkün tip
- reveller [Brit.]
- zevk ve sefaya düşkünlük
- epicurism
- zevk verecek şekilde
- enjoyably
- zevk verici
- orgiastic
- zevk verici
- delightsome
- zevk vermek
- to give (someone) pleasure
- zevk vermek
- zest
- zevk vermek
- give smb. pleasure
- zevk vermek
- to give pleasure, to delight
- zevk vermeyen
- smarmy
- cinsel zevk
- sexual pleasure
- istek, heves, zevk
- desire, ambition, pleasure
- bana zevk veriyor
- it gives me a kick
- bu zevk bana ait
- It's my pleasure
- büyük zevk almak
- get a ball out of smth
- cinsel ilişkiden zevk almayan
- frigid
- hiçbir şeyden zevk almayan
- blase
- sanat veya bilimle zevk için uğraşma
- dilettantism
- sevişenleri izlemekten zevk alan kimse
- voyeur
- yemek ve içkide zevk sahibi kimse
- epicurean
- zamanla kazanılan zevk
- acquired taste
- özel zevk
- hobby
- özel zevk
- fancy