Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
The poor acoustics in the hall severely affected the audience's enjoyment of the concert.
- Salonun zayıf akustiği, dinleyicilerin konserden zevk almalarını ciddi şekilde olumsuz etkiledi.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
She takes pleasure in seeing horror films.
- O, korku filmlerii izlemekten zevk alır.
Tom's taste in music is similar to mine.
- Tom'un müzik zevki benimkine benzer.
It requires a good taste to study art.
- Sanat öğrenimi yapmak iyi bir zevk gerektirir.
She's jumping with joy.
- O, zevkten dört köşe oluyor.
I jumped for joy when I heard the news.
- Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.
I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
- Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
I have just moved to Zurich and enjoy doing many things.
- Ben sadece Zürih'e taşındım ve birçok şeyi yapmaktan zevk alıyorum.
That job gave him little gratification.
- Bu iş ona biraz zevk verdi.
She gave me a necktie which was completely to my liking.
- O bana tamamen zevkime uygun bir kravat verdi.
He took delight in talking with friends.
- O, arkadaşları ile konuşmaktan zevk aldı.
To see the sunrise from a mountaintop is a delight.
- Bir dağ zirvesinden güneş'in doğuşunu izlemek bir zevk.
You have good taste in music.
- İyi bir müzik zevkin var.
It requires a good taste to study art.
- Sanat öğrenimi yapmak iyi bir zevk gerektirir.
I don't like dirty jokes, but I get a kick out of it when you tell them.
- Müstehcen fıkraları sevmem fakat onları anlattığında ondan çok zevk alırım.
Tom gets a kick out of this kind of thing.
- Tom bu tür şeyden zevk alıyor.
I don't like his taste in color.
- Onun renk zevkini sevmiyorum.
I don't like dirty jokes, but I get a kick out of it when you tell them.
- Müstehcen fıkraları sevmem fakat onları anlattığında ondan çok zevk alırım.
The pain caused by love is much sweeter than any pleasure.
- Aşkın verdiği acı herhangi bir zevkten daha tatlıdır.
I appreciate sweet things and books.
- Tatlı şeyler ve kitaplardan zevk alırım.
Dangers give relish to an adventure.
- Tehlikeler bir maceraya zevk verir.
Danger gives relish to adventure.
- Tehlike maceraya zevk verir.
I like to play sport for fun not for competition.
- Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
This novel is fun and enjoyable.
- Bu roman eğlenceli ve zevkli.
We were greatly amused by her story.
- Onun hikayesinden oldukça zevk aldık.
Every year, a hundred and fifty thousand tourists come to this island to enjoy the impressive scenery and the wonderful beaches.
- Her yıl, yüz elli bin turist etkileyici manzara ve harika plajlardan zevk almak için bu adaya gelir.
All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
- Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
Don't come to school just for fun.
- Sadece zevk için okula gelmeyin.
I like to play sport for fun not for competition.
- Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
Singing is an honest and pleasurable entertainment, but one must be careful to avoid singing or taking pleasure in listening to lewd songs.
- Şarkı söylemek dürüst ve zevk veren bir eğlence, ama insan müstehcen şarkılar söylememeye veya dinlememeye dikkat etmeli.
My tastes differ greatly from yours.
- Benim zevklerim seninkilerden oldukça farklı.
You have very good tastes.
- Çok iyi zevklerin var.
Books add to the pleasures of life.
- Kitaplar yaşamın zevklerini artırır.
People living in town don't know the pleasures of country life.
- Şehirde yaşayan insanlar kır yaşantısının zevklerini bilmezler.
Basketbol oynamak çok eğlenceli.
- Basket oynamak çok zevklidir.