yansiz

listen to the pronunciation of yansiz
Turkish - English

Definition of yansiz in Turkish English dictionary

yansız
{s} impartial
yansız
{s} neutral
yansız
pol. neutral
yansız
noncommittal
yansız
(Elektrik) neutral, neither positive nor negative
yansız
impartial, unbiased
yansız
impartial, objective, detached, disinterested, dispassionate " tarafsız, bitaraf; neutral" nötr
yansız
chem. neutral, neither acid nor alkaline
yansız
disinterested
yansız
objective
yansız
detached
yansız
neuter
yansız
evenhanded
yansız
dispassionate
yansız
unbiased
yansız
colorless
yan
side

We walked along side by side. - Biz yan yana yürüdük.

Wherever you go, you see a lot of bicycles left on sidewalks near stations. - Nereye giderseniz gidin, istasyonların yanında kaldırımlar üstünde bırakılmış çok sayıda bisiklet görürsünüz.

yansız alaz
neutral flame
yansız atmosfer
neutral atmosphere
yansız çözelti
neutral solution
yan
lateral
yan
side; direction; place; auxiliary, subsidiary; askew, sidelong
yan
{s} collateral
yan
(Biyokimya) para

This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence. - Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.

yan
sidewise
yan
place

The wrong time, the wrong place. - Yanlış zamanda, yanlış yerde.

The darkest place is under the candlestick. - Çıra dibine kör yanar.

yan
party

A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th. - Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek.

The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party. - Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.

yan
direction

The birds flew away in all directions. - Kuşlar dört bir yana uçuştu.

We hurried in the direction of the fire. - Yangın istikametinde koşturduk.

yan
subsidiary
yan
auxiliary
yan
(Biyokimya) neighbouring
yan
flank
yan
part

Who was at the party beside Jack and Mary? - Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?

The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party. - Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.

yan
skew
yan
{f} glowing
yan
sideways

Mary tilted her head sideways. - Mary başını yana yatırdı.

Inmates were forced to sleep in one cell, often sideways. - Tutuklular bir hücrede uyumaya zorlandı, sık sık yan yana.

yan
cockeyed
yan
{f} glow
yan
awry
yan
laterality
yan
wall

Tom was leaning against the wall near the door. - Tom kapının yanındaki duvara dayanıyordu.

Please put the table next to the wall. - Lütfen masayı duvarın yanına koy.

nötr, yansız, tarafsız
neutral, unbiased, objective
yan
burned

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

He was burned to death in the fire. - Yangında yanarak öldü.

yan
by side

The two houses stand side by side. - İki ev yan yana durur.

The old couple sat side by side. - Yaşlı çift yan yana oturuyordu.

yan
(Biyokimya) neighbour

The neighbours have been banging about next door all morning. - Yan komşular sabahtan beri gürültü yapıyor.

Last night there was a big fire in the neighbourhood. - Dün gece mahallede büyük bir yangın vardı.

yan
(a) side
yan
with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don't take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me
yan
asquint
yan
sideward
yan
aspect, side (of a matter)
yan
bye
yan
sidelong
yan
by
yan
parietal
yan
secondary
yan
part (of one's body): Her yanım ağrıyor. I ache all over
yan
subordinate

The sentence has got too long again. Then just take out a few of the subordinate clauses. - Cümle tekrar uzun sürdü. O zaman birkaç yan cümleyi çokarın.

According to some experts the spoken language uses few subordinate clauses. - Bazı uzmanlara göre, konuşulan dil çok az sayıda yan cümleler kullanır.

yan
ancillary
yan
neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area
yan
flanking
yan
in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü'nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü's nothing compared to Zühtü
yan
lateral, side, located at or towards a side
yan
direction (line or course extending away from a given point)
yan
aslant
yan
rakish
yan
astray
English - English

Definition of yansiz in English English dictionary

yan
one in common dialect (from Cumbrian sheep counting)
yan
one in common dialect
Turkish - Turkish

Definition of yansiz in Turkish Turkish dictionary

yansız
Birinden yana olmayan veya bir düşünceye, bir isteğe katılmayan, onu desteklemeyen, yan tutmayan, tarafsız, bîtaraf
YANSIZ
Turnusol gibi bir ayıraç karşısında, ne asit ne alkali tepkisi göstermeyen, nötr
YANSIZ
Elektriğe karşı hiçbir tepkisi olmayan, nötr
YANSIZ
Birinden yana olmayan veya bir düşünceye, bir isteğe katılmayan, onu desteklemeyen, yan tutmayan, tarafsız, bitaraf: "Gerçeklere daha yansız ve sağlıklı gözle bakabiliyorum."- H. Taner
YAN
(Osmanlı Dönemi) f. Hastanın sayıklaması
Yan
(Osmanlı Dönemi) HİZVE
Yan
kenar
Yan
nezt
yan
Tali
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf
yan
İstekleri karşıt olan iki kişiden veya topluluktan biri
yan
Hastanın sayıklaması
yan
Savaş düzenindeki ordunun iki kanadından her biri
yan
Bir denklemde "=" işaretiyle ayrılmış olan iki anlatımdan her biri
yan
Birlikte, beraberinde olma: "Bir ara acıkıp yanlarında getirdikleri ekmek peyniri yediler."- N. Cumalı
yan
Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
Tali: "Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler."- Anayasa
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf: "Yaşlı garson yanımıza geldi."- Y. K. Karaosmanoğlu
yan
Ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
yan
Bir yana yönelerek
yan
Bedenin bir bölümü. Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
İkinci derece olan
yan
Ciltlenecek bir kitabın başına ve sonuna yerleştirilen beyaz ya da renkli kağıda verilen ad
yan
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü: "Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı."- M. Ş. Esendal
yan
Üst
yan
Birlikte, beraberinde olma
yan
Bedenin bir bölümü
yan
Yer