Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
 - See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
 - That's enough. I don't want any more.
Keşke o gitarı alabilsem.
 - I wish I could buy that guitar.
Keşke Tom daha iyi bir Fransızca konuşanı olabilse.
 - Tom wishes that he could be a better French speaker.
Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar.
 - In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
 - That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
 - She is on a diet for fear that she will put on weight.
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
 - She makes sure that her family eats a balanced diet.
Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
 - It is lucky that the weather should be so nice.
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
 - This song is so moving that it brings tears to my eyes.
Babam o kadar yaşlıdır ki o çalışamaz.
 - My father is so old that he can't work.
Ne yazık ki o yatakta hastaydı.
 - I regret to say that he is ill in bed.
Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu.
 - Such was Linda's disappointment that she burst into tears.
Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
 - It was such a hot day that we went swimming.