Tom baygınlık hissetmeye başladı.
 - Tom began to feel faint.
Ses sonunda kayboluncaya kadar gittikçe zayıfladı.
 - The sound became fainter and fainter, till at last it disappeared.
Ses gittikçe zayıfladı.
 - The sound grew fainter and fainter.
Tom baygınlık hissetmeye başladı.
 - Tom began to feel faint.
Sadece kan görme onu bitkin düşürüyor.
 - The mere sight of blood makes him faint.
Bayılmak üzeresin gibi görünüyorsun.
 - You look like you're about to faint.
O, bayılmak üzereydi.
 - She was on verge of fainting.
Fil yalnız ve cesaretsizdi.
 - The elephant was alone and fainthearted.