Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım.
- I just bought the latest version of this MP3 player.
Bu sözlük en son sürüm değil.
- This dictionary isn't the most recent version.
I am very happy to see you.
- I'm very happy to see you.
I am very happy to see you.
- I am very glad to see you.
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
One of the big issues in the campaign was taxes.
- Kampanyadaki en büyük konulardan birisi vergiydi.
Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets?
- Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?
I will give you this book.
- Bu kitabı sana vereceğim.
Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
- Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
Food and blankets were given to the refugees.
- Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
Television is a very important medium for giving information.
- Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.
He responded by giving the OK gesture.
- EVET işareti vererek yanıtladı.
I took one, and gave the other apples to my little sister.
- Birini ben aldım, diğer elmaları ise küçük kız kardeşime verdim.
My uncle gave him a present.
- Amcam ona bir hediye verdi.
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
The manager bestowed a trophy on him.
- Müdür ona bir kupa verdi.
That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine!
- Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!
I took it for granted that she would agree with me.
- Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.
He'll be granted American citizenship.
- Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.
Tom thought about reaching for his gun, but decided not to.
- Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.
She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
- O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.
The first paragraph is reassuring.
- İlk paragraf güven vericidir.
That sounds reassuring.
- O güven verici görünüyor.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Mary terminated our friendship.
- Mary dostluğumuza son verdi.
If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price?
- 20 kişiden fazla sipariş verirsek, fiyatta indirim yapıyor musunuz?