vasıtalı

listen to the pronunciation of vasıtalı
Turkish - English
indirect, involving an intermediary
indirectly, through an intermediary
vasıta
means

We must devise some means of escape. - Bazı kaçış vasıtaları bulmalıyız.

The fisherman saved himself by means of a floating board. - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.

vasıta
{i} vehicle
vasıtalı vergiler
(Hukuk) indirect taxes
vasıta
wheel
vasıta
apparatus
vasıta
tool
vasıta
conveyance
vasıta
mean

We must devise some means of escape. - Bazı kaçış vasıtaları bulmalıyız.

The fisherman saved himself by means of a floating board. - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.

vasıta
facilities
vasıta
lever

They lifted the rock by means of a lever. - Taşı bir manivela vasıtasıyla kaldırdılar.

vasıta
medium
vasıta
means to an end
vasıta
agent
vasıta
organ
vasıta
intermediary
vasıta
agency
vasıta
facility
vasıta
vehicle, means of transportation
vasıta
instrumentality
vasıta
means; vehicle; implement, instrument
vasıta
implement, instrument
vasıta
stepping-stone
vasıta
resource
vasıta
intermedium
vasıta
stepping stone
Turkish - Turkish
Araçlı
Dolaylı
vasıtalı vergi
Vergi yükü, vergiyi verenden başka biri aracılığı ile oluşan vergi
Vasıta
(Osmanlı Dönemi) YED
VÂSITA
(Osmanlı Dönemi) Aracı. Arada bulunan. Vasıtalık eden
VÂSITA
(Osmanlı Dönemi) İki şeyi birbirine ulaştıran
vasıta
Araç: "Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür."- Atatürk
vasıta
Aracı: "Geçim bakımından da aynı yolu tutanlar vardır; memur kayırmak, mümkünse vasıta olmak suretiyle!"- R. H. Karay
vasıta
Aracılık
vasıta
Araç
vasıta
Aracı
vâsıta
(Osmanlı Dönemi) iki şeyi birbirine ulaştıran, aracı, âlet
vasıtalı
Favorites