It happened prior to my arrival.
 - O, ben varmadan önce oldu.
It's always a good idea to arrive a few minutes early.
 - Birkaç dakika erken varmak her zaman iyi bir fikir.
He ran, so as to arrive on time.
 - O, zamanında varmak için koştu.
I want to reach the hotel before it gets dark.
 - Hava kararmadan otele varmak istiyorum.
At a speed of 17 km/sec, it would take about 75,000 years to reach Proxima Centauri, the second nearest star from Earth.
 - Saniyede 17 km hızla dünyadan en yakın ikinci yıldız olan Proxima Centauri'ye varmak yaklaşık 75.000 yıl alır.
Is there a room available for tonight?
 - Bu gece için mevcut bir oda var mı?
Is there a tour guide available?
 - Müsait bir tur rehberi var mı?
There is a clock on the wall.
 - Duvarda bir saat var.
There is a church at the back of my house.
 - Evimin arkasında bir kilise var.
How long does it take to get to Vienna on foot?
 - Vienna'ya yürüyerek varmak ne kadar sürer?
It took only about five minutes to get to my uncle's house from the station by car.
 - Arabayla istasyondan amcamın evine varmak yaklaşık sadece beş dakika aldı.
Tom lost all his belongings.
 - Tom tüm varlıklarını kaybetti.
I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
 - Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
 - Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
Sami left all of his possessions behind.
 - Sami bütün varlıklarını geride bıraktı.
God exists, but he forgot the password.
 - Tanrı var ama şifreyi unutmuş.
Compulsory military service exists in Turkey.
 - Türkiye'de zorunlu askerlik vardır.
Thinking about the universe always gives me an existential crisis.
 - Evren hakkında düşünmek bende her zaman varoluşsal bir kriz yaratır.
Tom is having an existential crisis.
 - Tom varoluşsal bir kriz geçiriyor.
His debts amount to $2,000.
 - Onun borçları 2,000 dolara varmaktadır.
His debts amount to $2,000.
 - Onun borçları 2,000 dolara varmaktadır.
There are 340 species of hummingbirds.
 - Sinekkuşlarının 340 türü vardır.
There are few sites in the Tatar language on the Internet.
 - İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
 - Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
There is a book on the table.
 - Masanın üzerinde bir kitap var.
How did you get inside? Do you have a key?
 - İçeri nasıl girdin? Anahtarın var mı?
I'll get in touch with you as soon as I arrive.
 - Varır varmaz seninle temas kuracağım.
It takes about 15 minutes to get to my office.
 - Ofisime varmak yaklaşık on beş dakika alır.
It took only about five minutes to get to my uncle's house from the station by car.
 - Arabayla istasyondan amcamın evine varmak yaklaşık sadece beş dakika aldı.
We have to come to some agreement.
 - Bir anlaşmaya varmak zorundayız.
There's someone in there.
 - Orada içeride biri var.
I think that there is a man in there.
 - Sanırım orada bir adam var.
Is there an English-Japanese dictionary on the bookshelf?
 - Kitaplıkta İngilizce-Japonca bir sözlük var mı?
Excuse me, is there a toilet nearby?
 - Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
I want to arrive at Kennedy Airport early in the afternoon.
 - Öğleden sonra erken saatlerde Kennedy Havaalanına varmak istiyorum.
We must hurry if we want to arrive at the station on time.
 - Biz, zamanında istasyona varmak istiyorsak acele etmeliyiz.
Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
 - Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
Fiyatlar değişken, o yüzden dükkân dükkân dolaşın.
 - The prices are variable, so shop around.