Tom and Mary kissed each other passionately.
- Tom ve Mary birbirlerini tutkuyla öptüler.
He kissed her passionately on the lips.
- Onu tutkuyla dudaklarından öptü.
Most people are very passionate about something.
- Çoğu insan bir şey hakkında çok tutkuludur.
The art of recognizing matsutake mushrooms became my passion, culminating in my writing a book on it.
- Matsutake mantarlarını tanıma sanatı benim tutkum oldu, bu tutku ona dair bir kitap yazmamla sonuçlandı. .
Jane must stop giving way to her desire for chocolate.
- Jane çikolataya olan tutkusunu durdurmalıdır.
She has a desire to be wealthy.
- Onun zengin olmak için bir tutkusu var.
Tatoeba is not a cult.
- Tatoeba bir tutku değildir.
Her ambition is to become an ambassador.
- Onun tutkusu bir büyükelçi olmaktır.
It is Tom's ambition to go to the moon.
- Ay'a gitmek Tom'un tutkusudur.
Fadil was making an effort to share Layla's passions.
- Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba harcıyordu.