Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
 - Tom didn't want to break Mary's heart.
Kilidi kırmakta zorlanmadım.
 - I had no difficulty breaking the lock.
Çalışmalarımda bir mola sırasında televizyon izledim.
 - I watched television during a break in my studies.
Onlar şu anda bir mola veriyorlar.
 - They're having a break at the moment.
Ben dün kahvaltı etmeden evden çıktım.
 - I left home without having breakfast yesterday.
Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktım.
 - I went for a walk after breakfast.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
 - We must work hard to break down social barriers.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
 - The bamboo gave but did not break.
Herkesin bir kırılma noktası var.
 - Everybody has a breaking point.
Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.
 - Peter didn't intend to break the vase.
O, oğlunun sigara içme alışkanlığı kırmaya çalıştı.
 - He tried to break his son's habit of smoking.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
 - A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
specifically To open (a safe) without using the correct key, combination, or the like.