the timbers on which a ship is launched

listen to the pronunciation of the timbers on which a ship is launched
English - Turkish

Definition of the timbers on which a ship is launched in English Turkish dictionary

way
ilerleme

Üniversiteye yavaş yavaş ilerleme katettim. - I worked my way through college.

Korkarım onu bu şekilde yaparak ilerleme kaydedemeyeceğiz. - I'm afraid we'll get nowhere doing it this way.

way
{i} yol: on the way to Bolu Bolu yolu üzerinde
way
{i} gidişat
way
{i} usul

İşleri bizim usulümüzle yapmak zorunda kalacaksın. - You'll have to do things our way.

Yulaf ezmesini yiyebileceğim tek usul bol şekerlidir. - The only way I can eat oatmeal is with a lot of sugar.

way
husus
way
uzak mesafede
way
mesafe

O zamandan beri büyük mesafe kaydettik. - We've come a long way since then.

Göl buradan uzun bir mesafedir. - The lake is a long way from here.

way
yol

Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur. - The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world.

Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar. - Fortunately they had no storms on the way.

way
yöntem

Biz bunu son kez senin yönteminle denedik ve işe yaramadı. - We tried it your way last time and it didn't work.

Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım. - I handled the problem the only way I knew how.

way
uzakta

Tom buradan uzakta yaşamaktadır. - Tom lives a long way from here.

Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm. - I went all the way to see her only to find her away from home.

way
taraf

Hanımefendiler ve beyefendiler, lütfen bu tarafa gelin. - Ladies and gentlemen, please come this way.

Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın? - Would you mind looking the other way while I change my clothes?

way
{i} iş alanı
way
{i} davranış

Onların ona davranış tarzı hakkında söylendi. - He grumbled about the way they treated him.

Tom Mary'nin davranış şeklini onaylamıyor. - Tom doesn't approve of the way Mary's been behaving.

way
{i} gelenek

Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır. - The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.

way
{i} durum

Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz. - We are groping for a way out of the present situation.

Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum. - I love the way the air is so fresh and clean after it rains.

way
{i} bakım

Sizin fikirleriniz bir bakıma doğru. - Your opinions are right in a way.

Kız kardeşim ve ben her bakımdan farklıyız. - My sister and I are different in every way.

way
cihet
way
{i} tarz, biçim, şekil: in a polite
English - English
way
the timbers on which a ship is launched

    Hyphenation

    the timbers on which a ship I·s launched

    Turkish pronunciation

    dhi tîmbırz ôn hwîç ı şîp îz lônçt

    Pronunciation

    /ᴛʜē ˈtəmbərz ˈôn ˈhwəʧ ə ˈsʜəp əz ˈlônʧt/ /ðiː ˈtɪmbɜrz ˈɔːn ˈhwɪʧ ə ˈʃɪp ɪz ˈlɔːnʧt/
Favorites