Onu bir sır olarak saklamak zorundayım.
 - I have to keep it a secret.
Onu sır olarak saklamak için ona söz verdim.
 - I promised him to keep it secret.
Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.
 - You must eat properly to keep up your strength.
Tom soğukkanlılığını korumak için mücadele etti.
 - Tom struggled to keep his composure.
Onu içeriye sokmamak için, ihtiyati tedbirler almak zorunda kaldım.
 - I would have to take precautionary steps to keep him out.
Tom ilk kez Mary'yi eve getirdiğinde onun annesi bu bir kaleci. dedi.
 - The first time Tom brought Mary home, his mother said, This one's a keeper.
Çocuk kalemlerini keskin tutmayı severdi.
 - The boy liked to keep his pencils sharp.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
 - Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
Bütün bu yiyecekleri tutacak bir yerimiz yok.
 - We have no place to keep all this food.
Tom'u çok yemekten engelle.
 - Keep Tom from eating too much.
Mary en iyi yemek takımlarını o dolapta tutar.
 - Mary keeps her best dishes in that cabinet.
Sağlıklı kalmak istiyorsan, daha çok egzersiz yapmalısın.
 - If you want to keep healthy, you should do more exercises.
Sadece sessiz kalmak zorundasın.
 - You have only to keep silent.