savaşçılar

listen to the pronunciation of savaşçılar
Turkish - English

Definition of savaşçılar in Turkish English dictionary

savaşçı
warrior

A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death. - Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.

Warriors never complain! - Savaşçılar asla şikayet etmez!

savaş
warfare

Trench warfare characterized the 1914-1918 War. - Siper savaşı 1914-1918 savaşını simgeler.

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

Savaş
(isim) War

War is a crime against humanity. - Savaş, insanlık dışı bir suçtur.

Our son died during the war. - Oğlumuz savaşta öldü.

savaş
{i} battle

He cheated death many times on the battlefield. - Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.

At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack. - Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.

savaşçı
fighter

Those who are terrorists for some, are freedom fighters for others. - Bazıların terörist dedikleri diğerleri için özgürlük savaşçısıdır.

Was John Brown a terrorist or a freedom fighter? - John Brown bir terörist mi yoksa bir özgürlük savaşçısı mıydı?

savaş
{i} combat

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

He was sent into combat. - O, savaşa gönderildi.

savaş
fought

The Union soldiers fought fiercely. - Birlik askerleri şiddetle savaştı.

I didn't know that Mr. Williams fought in the Vietnam War. - Bay Williams'ın Vietnam Savaşı'nda savaştığını bilmiyordum.

savaşçı
(someone) who advocates war or the use of military force
savaşçı
fighting

He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies. - O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.

savaşçı
warlike
savaşçı
combatant
savaş
{i} campaign

Eisenhower had campaigned to end the war. - Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.

savaş
strife
savaş
game

This game has you battle against hordes of evil stoats. - Bu oyun seni kötü gelincik sürülerine karşı savaştırır.

savaşçı
bellicose
savaş
action

The army was involved in a number of brilliant actions during the battle. - Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı.

Tom began to experience remorse for his actions during the war. - Tom, savaş sırasındaki eylemleri için pişmanlık duymaya başladı.

savaş
struggle

There's no sign of a struggle. - Bir savaş işareti yok.

Tom and Mary struggled to make ends meet. - Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.

savaş
fight

The American Navy was ready to fight. - Amerikan Donanması savaşmaya hazırdı.

A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death. - Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.

savaş
wage war
savaş
{i} crusade
savaş
hostilities
savaş
conflict

The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars. - İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.

The Winter War was a military conflict between Finland and the Soviet Union. - Kış Savaşı, Finlandiya ile Sovyetler Birliği arasındaki askeri bir çatışmaydı.

savaşçı
militant
savaşçı
militarist
savaşçı
Amazonian
kızılderili savaşçılar
brave
savaş
the battle
savaş
fray
savaş
struggle, fight, striving
savaş
fighting

There was fighting in the streets. - Sokaklarda savaş vardı.

We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war. - Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.

savaş
war; battle; fight, struggle, combat; martial
savaş
wartime

Looting, raping, and plundering are common during wartime. - Yağma, tecavüz ve talan, savaş sırasında yaygındır.

After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man. - Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.

savaşçı
belligerent
savaşçı
hawk, person who advocates war or the use of military force
savaşçı
struggler, fighter
savaşçı
trigger-happy
savaşçı
warlike, bellicose, aggressive
savaşçı
(someone) who's willing to struggle (for something)
savaşçı
combatant, fighter, warrior
savaşçı
martial
savaşçı
fighter, combatant, warrior; warlike, bellicose
savaşçı
trigger happy