sıkıcı

listen to the pronunciation of sıkıcı
Turkish - English
dull

He found the movie very dull. - O, filmi çok sıkıcı buldu.

Frankly speaking, his speeches are always dull. - Açıkçası, onun konuşmaları her zaman sıkıcı.

boring

Being sick is very boring. - Hasta olmak çok sıkıcı.

Staying at home is boring. - Evde kalmak sıkıcıdır.

tedious

If life is ridiculous and absurd, be glad that it is not tedious. - Eğer hayat gülünç ve saçma ise dert etmeyin çünkü bu en azından sıkıcı değil demektir.

They are weary of their tedious work. - Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler.

bald
(Konuşma Dili) as dull as ditch water
deadly

The party was perfectly deadly. - Parti tamamen sıkıcıydı.

bland
cumbersome
soul-destroying
pestilent
troublesome
prosaical
tame
vexatious
ditchwater
colourless
ditch-water
tightener
grim
droning
(Mimarlık) drip
inconvenient
colorless
nuisance
unexeciting
cheerless
Boring, tedious, tiresome, wearisome; irksome, bothersome
burdensome
gloomy
tiresome

Your friend is tiresome. - Arkadaşın can sıkıcı.

You're getting very tiresome. - Çok sıkıcı oluyorsun.

cut and dried
damnable
(kitap) unreadable
grotty
arid
disconcerting
dryasdust
dead alive
ditch water
dusty
cold
drab
dry

He has a very dry sense of humor. - Onun çok sıkıcı bir mizah duygusu var.

The lecture was as boring as watching paint dry. - Ders kuru boya izlemek kadar sıkıcıydı.

soul destroying
boring, dull, deadly, dreary, tiresome, irksome, wearisome, drab, tedious, prosaic, arid, flat, colourless, colorless; tightener
gaunt
unexciting
constringent
oppressive

The silence is oppressive. - Sessizlik can sıkıcıdır.

unpleasant
grave
warm
{s} stuffy

The air in this room's very stuffy. - Bu odadaki hava çok sıkıcı.

{s} slow

Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring. - Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor.

Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring. - Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.

{s} humdrum
{s} prose
dry-as-dust
saturnine
irksome

He has an irksome personality. - Onun can sıkıcı bir kişiliği var.

cumbrous
workaday
grey
prosaic
mundane
wearisome
mousy
staid
prolix
sterile
dead

The party was perfectly deadly. - Parti tamamen sıkıcıydı.

sıkıcı tip
pill
sıkıcı tip
bore
sıkıcı şey
bore
sıkıcı bir şekilde
flatly
sıkıcı iş
grind
sıkıcı konuşma
harangue
sıkıcı tip
non-person
sıkıcı şey veya kimse
nuisance
sıkıcı (kimse)
prosaist
sıkıcı adale
constrictor
sıkıcı bil dille yazmak
prose
sıkıcı bir biçimde
dustily
sıkıcı bir biçimde
prosaically
sıkıcı bir biçimde
bovinely
sıkıcı bir halde
inanimately
sıkıcı bir halde
colorlessly
sıkıcı hale getirmek
make gloomy
sıkıcı iş
chore
sıkıcı kimse
bromide
sıkıcı kimse
nudnick
sıkıcı kimse
nudnik
sıkıcı konuşma
peroration
sıkıcı konuşmak
jaw
sıkıcı lâf
humdrum
sıkıcı olarak
damnably
sıkıcı tip
nuisance
sıkıcı tip
non person
sıkıcı tip
dryasdust
sıkıcı tip
boring person
sıkıcı tip
mope
sıkıcı tip
drag
sıkıcı vaaz
preachment
sıkıcı vergi
(Ticaret) nuisance tax
sıkıcı yazar
dryasdust
sıkıcı yazı
prose
sıkıcı yer
godforsaken
sıkıcı öğütler vermek
preachify
sıkıcı şey
stodge
can sıkıcı
boring

Tom was boring, but Mary wasn't. - Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi.

can sıkıcı
annoying

You are really annoying. - Gerçekten can sıkıcısın.

My friends always say I'm too calm, but my family always says I'm too annoying. - Arkadaşlarım her zaman benim sakin olduğumu söyler fakat ailem her zaman can sıkıcı olduğumu söyler.

can sıkıcı
embarrassing

She finds her parents embarrassing. - Anne ve babasını can sıkıcı buluyor.

I never do anything embarrassing. - Asla can sıkıcı bir şey yapmam.

can sıkıcı
tedious

They are weary of their tedious work. - Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler.

monoton ve sıkıcı
rut
yorucu, üzücü, can sıkıcı
exhausting, upsetting, frustrating
ağır ve sıkıcı iş
donkey work
can sıkıcı
chippy
can sıkıcı
worrisome
can sıkıcı
bothersome

Why are women such bothersome creatures? - Kadınlar niçin böyle can sıkıcı varlıklardır.

can sıkıcı
soulless
can sıkıcı
worrying
can sıkıcı
boring, dull, dreary, bothersome, worrisome
can sıkıcı
disagreeable
can sıkıcı
sullen
can sıkıcı
displeasing
can sıkıcı
vexatious
can sıkıcı
provoking
can sıkıcı
aggravating
can sıkıcı
soul destroying
can sıkıcı
unexciting
can sıkıcı
painful

The truth can be more painful than a lie. - Gerçek bir yalandan daha can sıkıcı olabilir.

It's painful to be rejected. - Reddedilmek can sıkıcı.

can sıkıcı biçimde
annoyingly
can sıkıcı konuşmak
prose
can sıkıcı tip
humdrum
can sıkıcı tip
pain in the neck
can sıkıcı öğüt
jaw
ne sıkıcı şey
what a drag
ruhsuz ve sıkıcı
as dull as ditch water
uzun ve sıkıcı bölüm
longueur
uzun ve sıkıcı mektup
screed
zor ve sıkıcı işler
chores
Turkish - Turkish
İç sıkan, can sıkan, tedirgin eden
İç sıkan, can sıkan, tedirgin eden: "Etrafında her şey ona sıkıcı ve manasız geliyor."- H. Taner
can sıkıcı
Üzüntü yaratan, üzücü
sıkıcı
Favorites