There is a possibility that we won't have to shut down the factory.
- Fabrikayı kapatmak zorunda olmayacağımıza dair bir olasılık var.
Is there any possibility that he'll win the election?
- Onun seçimi kazanması için herhangi bir olasılık var mı?
In all probability, we'll arrive before them.
- Büyük olasılıkla, onlardan önce varacağız.
The probability to win is 0.001%.
- Kazanmak için olasılık % 0.001'dir
There is neither contingency nor free will.
- Ne olasılık ne de özgür irade var.
The odds are against me.
- Olasılıklar benim aleyhime.
The odds are in Tom's favor.
- Bu olasılık Tom'un lehinde.
Plausibility changes with different circumstances.
- Olasılık farklı koşullarla değişir.
I want to minimize the chances of another accident.
- Başka kaza olasılıklarını en aza indirgemek istiyorum.
There's a good chance that he'll be chosen.
- Onun seçileceğine dair iyi bir olasılık var.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı bir dönem daha görev yapacak.
Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war.
- Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.
In all probability, we'll arrive before they do.
- Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.
In all probability, we'll arrive before them.
- Büyük olasılıkla, onlardan önce varacağız.
It's possible, but not probable.
- Bu mümkün, ama olası değildir.
It is probable that her first album will sell well.
- Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.
It is possible that he has had an accident.
- Bir kaza geçirmiş olması olasıdır.
Tom and Mary came up with a possible solution to their problem.
- Tom ve Mary kendi sorunlarına olası bir çözüm ile geldiler.
I know the potential consequences.
- Ben olası sonuçları biliyorum.
Tom is a potential babysitter.
- Tom olası bir bebek bakıcısıdır.
The police didn't think it was likely that Tom had killed himself.
- Polisler Tom'un kendisini öldürmüş olma olasılığını düşünmediler.
Are we likely to arrive in time?
- Zamanında varma olasılığımız var mı?
Is it scientifically plausible?
- Bilimsel olarak olası mı?
We've already eliminated half the possibilities.
- Biz zaten olasılıkların yarısını saf dışı bıraktık.
Your future is full of possibilities.
- Geleceğin olasılıklarla dolu.
The company invited their prospective customers to the party.
- Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.
Are we likely to arrive in time?
- Zamanında varma olasılığımız var mı?
Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
- Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
Life offers us millions of possibilities.
- Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.
Experts have offered three possible explanations.
- Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.