nöbet

listen to the pronunciation of nöbet
Turkish - English
watch

Let one of us keep watch while another takes a nap. - Diğeri şekerleme yaparken bizden biri nöbet tutsun.

I'll take the first watch. - İlk nöbeti ben alacağım.

turn

We took turns driving. - Nöbetleşe arabayı sürdük.

Mary and her sister took turns at looking after their sick mother. - Mary ve kız kardeşi, hasta annelerine nöbetleşe baktılar.

sentry

He was a brave sentry. - O cesur bir nöbetçiydi.

tour
ictus
post
time: iki nöbet twice
police

The policeman was on duty on that day. - Polis o gün nöbetçiydi.

guard duty

Tom fell asleep on guard duty. - Tom nöbette uyuyakaldı.

Tom was accused of falling asleep on guard duty. - Tom nöbette uykuya dalmakla suçlandı.

bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea. - Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır.

attack
shift (scheduled period of work); watch (of a sentry)
turn of work
sentry go
invasion
turn; guard, watch; attack, fit, bout
attack, fit, paroxysm, or seizure (caused by a recurrent disease)
turn of duty
spell
paroxysm
turn (of duty)
guard

I'll stand guard now. - Şimdi nöbet tutacağım.

Tom fell asleep on guard duty. - Tom nöbette uyuyakaldı.

inning
innings
fit

I killed him in a fit of rage - it wasn't premeditated. - Onu bir öfke nöbetinde öldürdüm. Planlanmış değildi.

She had a fit of coughing. - Onun öksürük nöbeti vardı.

shift
trick
(Biyoloji) seizure

Sami still has occasional seizures. - Sami'nin arada sırada nöbet geçiriyor.

Tom is having another seizure. - Tom başka nöbet geçiriyor.

acces
nöbet (kriz) sonrası uyku
(Tıp) postictal sleep
nöbet beklemek
1. to await one's turn. 2. to be on duty. 3. to stand guard; to keep watch, watch
nöbet cetveli
rota
nöbet defteri
guard book
nöbet değişimi
changing of the guard
nöbet değiştirme
relief
nöbet değiştirmek
to relieve guard
nöbet gelmek
to have a seizure or attack
nöbet hizmeti
mil . guard duty
nöbet listesi
roster
nöbet tutma
guarding
nöbet tutmak
guard
nöbet tutmak
keep guard
nöbet tutmak
1. to be on duty. 2. to stand guard; to keep watch, watch
nöbet tutmak
to stand guard, to mount guard
nöbet tutmak
mount guard
nöbet tutmak
keep watch and ward
nöbet tutmak
be on guard duty
nöbet tutmak
keep cave
nöbet tutmak
keep vigil
nöbet tutmak
watch
nöbet yeri
post
nöbet çizelgesi roster
(showing to whom shifts are assigned); (Askeriye) guard roster
nöbet tutmak
stand guard
gemilerde nöbet değişimi
changing of the guard on ships
dört günde bir tutan nöbet
quartan fever
kısmi nöbet
(Pisikoloji, Ruhbilim) partial seizure
nöbet tutmak
be on guard
sahte nöbet
(Tıp) pseudoseizure
tonik-klonik nöbet
(Pisikoloji, Ruhbilim) tonic-clonic seizure
üç günde bir olan nöbet
tertian
Turkish - Turkish
Resmî yerlerde veya önemli kimselerin kapısında belli vakitlerde çalınan mızıka
Sıra, keşik
Sıra ile yapılan görev, keşik
Kez, defa
Sıra ile yapılan görev: "Karlı dağlar başında nöbet geceleri, siper içlerindeki yağmurlu uzun günler."- Y. K. Karaosmanoğlu
Vakit vakit ortaya çıkan aynı türden fizyolojik bozuklukların bütünü: "Bir sıtma nöbeti içinde titreyerek olduğu yere çöreklendi."- S. F. Abasıyanık
Hastalık sebebiyle titreme, yüksek ateş: "Bir aralık nöbeti artmış olacak, kebenin altından arabacıya seslendi."- M. Ş. Esendal
Hastalık sebebiyle titreme, yüksek ateş
Vakit vakit ortaya çıkan aynı türden fizyolojik bozuklukların bütünü
Kez, defa: "Akşamları gelince sofra kalktıktan sonra çocuklarla bir nöbet daha oyun oynanır."- R. N. Güntekin
(Osmanlı Dönemi) ZER
(Osmanlı Dönemi) NİYABE
(Osmanlı Dönemi) UKBE
nevbet
(Osmanlı Dönemi) FURSA
kezik
nöbet şekeri
Halk arasında ilâç olarak kullanılan billûrlaşmış şeker
nöbet
Favorites