Küçük ama sesli bir azınlık, toplantının kesilmesine yol açtı.
 - A small, but vocal minority, disrupted the meeting.
Kadınlar bir azınlık değildir.
 - Women are not a minority.
Tom ufak yaralar aldı.
 - Tom received minor injuries.
Dan ufak yaralarla kurtuldu.
 - Dan survived with minor injuries.
Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
 - We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
Bu sadece küçük bir başarısızlık.
 - It's only a minor setback.
Kanun, reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor.
 - The law prohibits minors from smoking.
Reşit olmayan birinin refahını tehlikeye düşürdüğünüz için tutuklusunuz.
 - You're under arrest for endangering the welfare of a minor.