You had better go there in decent clothes.
- Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.
I can't believe how hard it is to find decent grub around here.
- Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
My mom doesn't speak English very well.
- Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
Guinness is the finest of beers.
- Guinness biraların en iyisidir.
I think it will be fine.
- Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
This medicine is known for its miraculous healing powers.
- Bu ilaç, mucizevi iyileştirici güçleriyle bilinir.
Tom believes that these quartz crystals have healing powers.
- Tom bu kuvars kristallerinin iyileştirici güçleri olduğuna inanır.
She has to take a remedial course in English.
- İngilizcede iyileştirici bir kurs almak zorunda.
The brain is the center of all curative energy.
- Beyin tüm iyileştirici enerjinin merkezidir.
I am grateful to you for your kindness.
- İyiliğiniz için size minnettarım.
I can't thank you enough for your kindness.
- Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.
He, just like you, is a good golfer.
- O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Tom, are you feeling alright?
- Tom, kendini iyi hissediyor musun?
Don't worry, mom. I'll be alright!
- Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
Great care has been taken to use only the finest ingredients.
- Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
I always thought Tom was so cool.
- Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
Relations with Canada remained correct and cool.
- Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling.
- Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine.
- Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.
Happy is a man who marries a good wife.
- İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.
You know as well as I do that that isn't likely to happen.
- Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
If you eat well, you're likely to live longer.
- İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Tom is a fairly decent golfer.
- Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
He speaks English fairly well.
- O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
She's a really nice girl.
- O gerçekten iyi bir kız.
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
Tom is pretty good at playing piano by ear.
- Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.
That's a pretty good idea.
- O oldukça iyi bir fikir.
She is now well enough to work.
- O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.
I know it well enough.
- Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
It sounds pretty good.
- O, oldukça iyi görünüyor.
That sounds too good to be true.
- O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
Are you okay? You look really sad.
- İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.
Everything will be okay. I promise.
- Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.
This climate doesn't agree with me.
- Bu iklim bana iyi gelmiyor.
Tom agreed that Mary's suggestions were good ones.
- Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.
A handsome man is a good reason to go to hell.
- Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
He is handsome. In addition, he is good at sport.
- O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
As a whole, the plan seems to be good.
- Bir bütün olarak, plan iyi gibi görünüyor.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.